Bilmem acaba Anadolu köylerine gidip oralarda birkaç gün kaldınız mı?

Kalmadı iseniz belki merakınızdır diye buraya aldım. Anadolu’da köyde olmak bir başkadır, seven için oraların havalarını teneffüs etmek ve yaşamak.

İnsanını tanımak hatta onunla bir nebze kahve hanesinde çayını içmek ve onların ekin ve hayvan muhabbetlerine şahit olmak.

Hele denk gelip de çobanlardan bir arkadaş edinip de kırsalda bir Ahlât ağacı altında çayını içebilirseniz, tadı hayat boyu damağınızdan gitmez.

Kapkara demlik, içi suyun ağırlığından kireç bağlamış fakat lezzetine doyum olmaz bir damak tadı.

Bakmayın siz demliğin dışının karalığına gönülleri tertemiz dostlukları saf, elleri ise açıktır benim Anadolu köyümün insanının.

Havası henüz kirlenmemiş geceleri serin, gündüzleri sımsıcaktır fakat bir Söğüt bulmuş da altına sığınmış iseniz fırıl fırıl esen rüzgârı sizi serinletir, terden ve bunaltıdan bir anda kurtulursunuz.

Eğer sabah namazına uyanabilmiş iseniz daha da bir başka güzelliklerle karşı karşıyasınız. Şehirlerin metalik ezan seslerinden vareste hele uzaktan, komşu köyden gelen ezan sesine bir kulak vermiş iseniz, “Essalat-ü hayrun minenen nevm” nidası sizi yataktan sökmeye kâfidir.

Sadece ezan sesi mi sizi yataktan söker?

Hayır, köyün sabahında ten çöken havasının kasvetine ek olarak gelen horoz seslerine yine köyün merada gezinen tilki ve kurtlarını köye sokmayan fakat çocuklara ve köyün sakinlerine asla dokunmayan o vahşi çoban ve Alabaş köpeklerinin uzun havlamaları da adeta Bremen mızıkacılarının nağmesini size iletir.

Bir başkadır o vakitler benim Anadolu köyümün havası.

Ha, hava dedim de sakın sırtınıza bir şey almadan bu erken güz mevsiminde dışarı fırlayayım demeyin titreyiverirsiniz alim Allah.

Sadece pencerenizden, misafir olduğunuz evin penceresinden dışarı bakın yeter.

Köyün üzerine çökmüştür “ten” tabir edilen o geçici sisli hava.

Güneşle birlikte o da yavaş, yavaş köyün semalarını terk eder bereketini tarlaların ekinleri, bahçenin yeşilliklerini ıslatarak çekip gider.

Yağmur yağmasa da tarlaların ekinleri, ağaçların yaprakları almıştır havadan bir nebze su ihtiyacını bu sabah teninden.

Eğer pencereyi aralayıp ta biraz havayı teneffüs ederseniz yine uzaklardan sizin genizleriniz yakan ince bir taze tezek kokusu gelir.

Yok, sakın “o da neymiş?” demeyin. Tezek kokusu havanın sisine, köyün evlerinin bacalarından çıkan duman kokusuna ve sabahın kuru ot kokusuna karışınca bir hoş olur bu ince tezek kokusu. Bereketidir Anadolu köylerinin tezek. Tarlaya döker, sizin organik dediğiniz sebze olur, kurutur yakacak olur, duvarlara sürer izolasyon maddesi yerine geçer.

Hikâyemiz bitmez uzundur dostlarım.

Bir başka güne devam ederiz isterseniz bu hikâyemize.