Her sene yaptığım gibi bu senede Ege’nin rüzgarında ve güneşinde dinlenip dönüşte Anadolu’nun bir çok kentinde konaklayarak Trabzon’a döndüm. Her yıl belli yerlerde konaklayarak ve konakladığım yerleri mümkün olduğunca gezerek, insanıyla, çarşısıyla pazarıyla yaşayarak geçtiğim için değişimleri çok net gözlemleyebildiğimi düşünüyorum. Çok net olarak ve üzülerek söylüyorum İzmir’in Çeşmesinden tutun, Burdur’dan, Isparta’dan, Malatya’dan, Sivas’tan ve diğer bütün yerleşim merkezlerinin içinde gelişimin en zayıf olduğu, hatta gelişmeyi bırakın aksine en kötüye gittiği yer Trabzon diyebiliriz. Anadolu’da nereye giderseniz gidin durup baktığınızda bir önceki yıla göre bir iyileşme bir güzelleşme görmeniz mümkün, en azından önceki yıllara göre kötüye gidiş görmüyorsunuz. Her il veya ilçe elindeki değer neyse onu daha güzel hale getirip insanlara sunmaya çalışıyor. Ama dönüp Trabzon’a baktığınızda aynı şeyleri söylemeniz mümkün değil.  

Yozgat çamlığı milli parkına verilen değere, gösterilen özene baktığınızda inanın Boztepe’nin durumuna oturup ağlarsınız. Bir avuç su olan Eğirdir Gölü’nü ve daha büyüğü olan Beyşehir Gölü’nü mümkün olduğunca kullanmak için harcanan çabayı, oluşturulmaya çalışılan halk alanlarını her yıl nasıl arttırmaya çalıştıklarını görseniz Karadeniz’in yüzüne bakmaya utanırsınız. Burdur’un beyaz kumsallı küçük mavi Salda Gölü’ne gittik gördük, suyunda serinledik. Korunması gereken güzel bir tabiat varlığı, ama inanın Çamburnu’nun denize sıfır çam ağaçlarından daha özel ve güzel değil. İnsanların bu gölü savunma azimlerini ve yaratmaya çalıştıkları farkındalığı maalesef biz oluşturamadık. 2011 de tabiat parkı olarak ilan edilen Çamburnu yandı heba oldu gitti. İç Anadolu’nun bozkırı Konya’dan geçerken kuru toprağın ortasında oluşturulan özenli yeşil alanları gördükçe betonlaşan doğamıza, talan edilen yaylalarımıza üzülmemek elde değil.

Trabzon’un doğası, özellikleri ve güzellikleri hızla tahrip ediliyor. Yakın geçmişte Trabzon’un karakteristik doğal güzelliklerini anlatırken ilk sıralarda Boztepe, Ganita, deniz, yeşil doğası ve yaylaları gelirdi. Şimdi saymaya çalışsak ne söyleyebiliriz? Benim aklıma kıyı kenar kanununu delik deşik edip başka yer yokmuş gibi sahili katlederek diktiğimiz Akyazı Stadı, zorlama mantıkla Forum AVM geliyor. Artık Boztepe’yi saymak içimden gelmiyor. Çünkü artık Boztepe o kadar çirkinleşti ki bırakın anlatırken ön plana çıkarmayı başımızı çevirip bakmak istemiyoruz. Eskiden şehrimizin balkonu olan o güzelim yerler birkaç kişinin rant iştahına kurban edildi, betonlaştı. Yetmezmiş gibi birde endemik lalelerin yetiştiği Boztepe eteklerinden sanki başka yerden geçmesi mümkün değilmiş gibi görüntüyü müthiş derecede çirkinleştiren bir tünel kazılıyor, üzülmemek mümkün değil. Yozgat’ta endemik bitki Cehrilik lalesinin üzerine titreniyor, kolonyası üretilip satılıyor ve bölgenin tanıtımında maksimum derecede yararlanılmaya çalışılıyor, biz ise Boztepe’de ve Çamburnu’nda endemik bitkilerimizi katledip  Botanik Park’ta suni bir ortamda endemik bitkiler yetiştirmeye çalışıyoruz, tam bir ironi…



Sahilimizi anlatmaya bilmiyorum gerek var mı? Deniziyle övünen Trabzon, sahil yoluyla deniz arasında 25-30 adımlık bir genişliğe sıkışmış durumda (Ayasofya Müzesi’nin altındaki kısımda ben adım adım ölçtüm, inanmayan kendi adımlayıp ölçebilir) ve sadece denizi seyredebilirsiniz yüzmek söz konusu bile değil. Bunların haricinde göz bebeğimiz yaylalarımızın durumu ayrı bir fecaat, tam anlamıyla talan edilmiş durumda, çarpık yapılaşma, çirkinlik diz boyu.

İşin kötü tarafı ne biliyor musunuz? Bu talan ve tahribatın nedenini soracağınız cevap alacağınız bir muhatap bulamıyorsunuz? Şehirdeki olumsuzlukları kimse üzerine almıyor. Böyle olunca da çare üretilemiyor. Örneğin ben buradan sadece iki soru soruyorum; 1- Boztepe’deki tünel bürokratların kendileri karar verip uygulayabileceği bir proje olamayacağına göre bu tünel kimin projesi, muhatap kim? 2- Kapalı akvaryum yapılacak diye milyonlarca lira harcanıp kazılan tünel neden atıl durumda kaldı. Sponsor bulunamadığı için projenin rafa kalktığı söyleniyor. O halde harcanan milyonlarca liranın hesabını kim verecek, sorumlu kim? Varsa bu soruların muhatabı cevaplarını duymak isterim, ama biliyorum ki kimse üzerine alınmayacak sorular havada kalacak.

Son yolculuktan sonra karar verdim bundan sonra Ege’ye uçakla gidip geleceğim. Artık karayolu ile seyahat edip Trabzon’un diğer şehirlerden her yıl artan bir şekilde geri kalmasını görmek ve üzülmek istemiyorum.