10 Kasım Cumartesi günü ülkemizin kurucusu, Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ü aramızdan ayrılışının 80. Yıldönümünde saat dokuzu beş gece andık.

Kimimiz Anıtkabir’de, kimimiz Dolmabahçe’de, kimimiz ise bulunduğumuz kentlerde omuz omuza yürüyerek Ata’mızı andık..

10 Kasım’dan bir gün önce yani 9 Kasım Cuma günü hep birlikte Cuma namazına gittik..

Cuma namazında da hepimiz omuz omuza verdik ve İmamın vaazını dinlemeye başladık.

Herkes imamın vaazında Cumhuriyetin kazanımlarına değineceğini, Atatürk’ü anlatacağını, vaazın sonunda da büyük önderin ruhuna bir Fatiha okunacağını zannetti..

Ne Fatihası, ne Cumhuriyeti.. Atatürk’ün adını bile ağzına almadı..

Herkes, imamın Cuma hutbesinde Atatürk’ü ve Cumhuriyetin kazanımlarını ele alacağını bekledi..

Burda da yanıldık..

Atatürk’ün adı ölümünden bir gün önce bile ağıza alınmadı ve farklı bir hutbe ile geçiştirildi.

İçimiz bir kez daha acıdı..

Hutbe Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından belirlenip imamlara gönderiliyor..

İmamlar da ellerindeki metne sadık kalarak hutbelerini okuyor.

Her camiden farklı bir ses çıkmaması adına son derece doğru bir karar..

Atatürk’ün kurduğu Diyanet İşleri Başkanlığı Atatürk’ü bir kez daha yok saymıştı..

Her konuyu hutbeye alan, her konuda hutbe hazırlayan, kimi zaman ilgisiz konularda mesajlar veren Diyanet İşleri Atatürk’ün ölüm yıldönümünü ciddiye almadı.

Ruhuna bir Fatiha okumayı çok gördü..

Bunu nasıl kabullenelim..

Diyanet İşleri Başkanlığı Cumhuriyet rejiminin ürünü..

Hepimizin vergileriyle maaşlarını alıp bize hizmet veren İmamlar Atatürk’ün adını ağızlarına almıyorlar.

Çok yazık..

Atatürk’ü yok sayan Diyanet İşleri Başkanlığının başındaki zat ne yaptı.. Herkes ne yaptığını gördü de, biz bir kez daha hatırlatalım dedik..

Cuma hutbesinde Atatürk’e yer vermeyen Diyanet İşleri Başkanı aynı gün Cuma namazından sonra yani 10 Kasım’dan bir gün önce ne yaptı.

Cübbesini giyip, sarığını başına takıp, Atatürk’e olan düşmanlığını her fırsatta dile getiren, bunu yaparken de hiç kimseden çekinmeyen sözde yazar Kadir Mısırlıoğlu’nu evinde ziyaret etti..

Bu bir tesadüf olamaz..

Belli ki bir mesaj vermek adına böyle bir ziyaret organize edilmiş..

Diyanet İşleri Başkanı toplumu birleştirme yerine ayrıştırma yolunu seçmiş..

Ata’nın alenen düşmanlığını yapan bir meczupu ziyaret etmek de nasıl bir anlayış, neyin mesajıdır..

Diyanet İşleri Başkanı’nın cevabını herkes merak ediyor.

Atatürk’ün adını camilerde anmamasını, hutbede yer vermemesini, ruhuna bir Fatiha okutmamasını bakalım nasıl izah edecek?

Kuvvetle muhtemel ki sessiz kalacak, Atatürk’e yapılan hakaretler gibi bu da unutulacak..

Konu Meclise taşınmalı ve gündem yapılmalı..

Atatürk’e yapılanlar kimsenin yanına kar kalmamalı…

Bu ülkenin kurucusuna, Kurtuluş Savaşı’nın unutulmaz Başkomutanı, Cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk’e dil uzatanlar cezasız kalmamalı..