Farklı iki takım.

Trabzonspor ligin sonuna kadar şampiyonluk yarışını kovalamayı amaçlarken karşısında bu zor sezonda kümede kalma mücadelesi veren Gençlerbirliği karşısındaydı.

Lakin adı futbol...

İlk yarı başladığında hiç bir maç oynanmadan kazanılmadığına göre sahadaki mücadelenin kıyaslaması ise kimse aksini iddia etmesin iki takım da birbirine denk bir mücadele içerisindeydiler. Yani Trabzonspor ile Gençlerbirliği’nin bir farkı yoktu.

Trabzonspor’un kendi sahasında bulduğu golden sonra hepimiz daha farklı bir mücadele bekliyorduk ama farklı bir oyun izledik.

Evet, sakatlıkların dezavantajı bu maçta görülen bir gerçekti. İlk yarıdaki hayal kırıklığı ise Obi Mikel’di. Biliyoruz kardeşim kumaşı kaliteli, lakin iki aydır yüzde 15 bir form tutamıyorsa eğer, oynatmayacaksın. Yani bir 90 dakika boyunca ikili mücadeleden galip çıkamazken attığı bir kontra top var mı bakıyoruz? O da yok.

Örnek örneğe doğru yürür mantığıysa eğer orta bir de Sörloth var. Bu kadar yumuşak, bu kadar gamsız... Penaltıyı atmış olsa bile Trabzonspor gibi bir takımda bundan forvet olmaz arkadaş.

Şimdi Ekuban sakat, orası da ayrı bir muamma. Kızarız, bağırırız, çağırırız ama yönetim baştan aşağıya suçludur. Kimse konuşamaz çünkü yanlış yanlıştır. Kardeşim bizler hala dayı çocuklarını eğlendirmiyoruz.

Koca Trabzonspor takımı bir futbolcuya 2 milyon, 3 milyon Euro para ödüyor. Ben her zaman derim Trabzonspor takımı futbol takımıdır, Fenerbahçe, Beşiktaş ve Galatasaray kulüpleri camiadır. İşte örneği; nedir efendim bizim çocuğumuz, görevi doktorluk. Ama pratisyen. Sen 3 milyon Euro futbolcuya verirken harcayacaksın 500 bin Euro, Trabzonspor’un bünyesinde donanımlı bilgili doçentli profesörlü bir sağlık kurulu kuracaksın. Vereceksin doktora hakkını. Ama Abdülkadir’i pratisyen bir doktorun eline bırakmayacaksın. İşte bıraktınız, göremedi, anlayamadı ‘sağlam’ dedi hoca oynattı. Menisküs yırtığı büyüdü 6 ay uzak. Eğer kendini toparlayamazsa belki de futbol hayatı bitti. Şuan ki değeri neydi? 20 milyon Euro. Kim kaybetti? Trabzonspor tabiki. En büyük handikap nedir işte budur. En büyük yanlış da budur. Çaresizlik de budur. İşte onun için diyorum ki; her yönetim kurulu üyesi eğer yönetim kurulu üyesiyse kendi işini yapacak ve bu işi bilecek. Bırakın futbolcu kendi ayakkabı bağını bağlar. Başkanlar eğilmeyecek. Centilmenlik özveri futbol takımı şampiyon olduktan sonraki yapılacak işlerdir.

Bakınız medyadik olmak bir şeyi çözmüyor. Perişan Gençlerbirliği geliyor seni kendi sahana hapsediyor. Hala aynı tas aynı hamam misali, reklama bağlı yöneticilik bu devrin parlayan yıldızı olsa da sizler o yıldıza bakmayın. Sakatlıklar anında teşhis edilebilseydi belki de bunları yazmayacaktık. Ama futbol artık hata kabul etmiyor. Şovu kabul ediyor diye inananlar en ufak ayrıntıyı baştan hesap etmek zorundadırlar. Eğer ederlerse yöneticilik orda başlar sonrasında devam eder.

İşte ikinci devre ve kazanılan penaltı. Durum; 2-1 öndeyiz.

Yapma Ünal hocam...Al Obi Mikel’i dışarı koy Doğan Erdoğan’ı sahaya hiç değilse ne yaptığını bilir, gittiği yeri, gideceği yeri, attığı yeri bilir. Yani orayı az çok toparlar. Temennimiz di olmadı. Sonuç 2-2 Trabzonspor kırılgan takımdır. Başa döndük her takımı yeneriz her takıma da yeniliriz.