Balıkçılık mesleğini, bu mesleği bir zamanlar profesyonel olarak icra eden birisi olarak çok iyi bilirim. Denizin altının ne zaman ne vereceği konusunda da azami bilgi sahibiyim. 1970’lerde Karadeniz’de aniden aşırı türeyen alimetre ve gırgır teknelerinin Karadeniz sahile yakın diplerine yapmaya başladığı tahribatın bu günlerini o zamandan ‘Su Ürünleri’ne haber vermiş tedbir alınması için ilgililerle bu konuyu görüşüp ikaz etmiştik.’ Fakat, ne yazık ki gırgır ve iğrip tabir edilen teknelerin giderek genişleyen ve derinleşen ağların yapılarına bir de gözlerin aralığının sıklaşması bu ağlardan balık yavrularının ve ince balığın kurtulmasını imkânsız hale getirdi. Şimdi sözü şuraya bağlayacağım. TV’lere bakıyoruz tüm balıkçılar 1 Eylül’de balık yasağının kalkacağı konusunu adeta bayram havasına çeviriyorlar. Belki bir nebze hakları var. Hani bu yolda ekmeklerini kazanacaklar ya onları da hoş görmek gerek diyelim. Fakaaat… Balık avı yasağının kalkmasını ne yazık ki denizi hunharca kullanarak adeta balık katliamının başlangıcına çeviriyorlar.

Ben manav manav, pazar pazar  takip edeceğim. Siz de gezin görün bakın. Balıkçıların yakalayıp satmak için manavlara getirdikleri balıkları öncelikle kraçaları, mezgitleri, barbunları bir bakın. Bunların kuyruklarını, kafaların ve karınlarını atın. Geriye ağzınıza atmaya hiçbir şey kalmayacak.

Oysa ki bir ay sonra tutulsalar veya bu denli ince kraçaları tekneye almasalar bunlar tam kraça olacak tutana da, yiyene de, satana da fayda.  Ama dedik ya görgüsüzlük, tekne sahiplerinin aç gözlülüğü bu hayvana üreme imkânı tanımıyor. Ha birde, mezgit katliamına bakın. Trollarla yakalanan mezgitler tam 10 cm boyunda.

Erginliğe bile ulaşamamış. Oysa bir yıl sonra 3 tanesi bir tava ile bir adam doyuracak. Esasen mezgitin 25 mm göz 3 numara dip ağı ve karmak veya saçma ile tutulması halinde hem nesli devam eder hem de tutulan balık balığa benzer yumurta dökmeye fırsat bulur.

Bunlar kraçadan beter, hurdasını at gerisi hava-cıva.

Eee barbunyayı atladık mı? Atlar mıyım!

Bu balığın sırtından ne ekmekler yedik. En az 12 cm olmalı. Ve molozma ile tutulmalı, misina ağı yasaklanmalı 17-18 mm göz 2 numara tel ve bir kulaç derinliği geçmemelidir. Bizim aç gözlü gırgırcılar şimdiki ağlarını bırakın 4 mil meselesini sahilde 4 kulaçlık molozma sularına sardıklarında tam 5 cm boyunda barbunya yavruları zel-sebil tutuluyor. Yine aç gözlü manavlar kasalarda bu yenmeyecek kadar küçük yavruların (geçen sezon çektiğim fotoğrafa bakın, balık başparmağımdan bile küçük) üzerine üç beş tane 10-12 cm boyunda barbun sıralayıp müşteriye elini dahi dokundurtmaz alttan elleri ile yavruları avuçlayıp poşete doldurur.

Siz de balık aldık zannı ile eve gidip poşeti lavaboya boşaltınca sinirden ne ana kalır ne avrat. Zira aldığınız balıklarda yenecek 3-5 tane kalmıştır.  Haaa konu sadece gırgırcı, avcı ve aç gözlü manavla bitmiyor. Su ürünleri ve sahil koruma artı tarım il müdürlükleri de görevini yapmıyor. Bana hikâye okumayın! Yapmıyor. Balıkçı arkadaşlardan az mı dinledik, “Attım teknelerine 3-5 palamut, birkaç kötek balığı, bir kalkan balığı botun komutanı bir de bana selam çaktı.” Neyse, umarız bu “av yasağı bitti” meselesi “balık katliamı başladı” sloganına dönüşmesin.

Vatandaş. Sen de kolla ve gerekli şikâyetini yap. Tepkisiz kalma. Ben manavlarda resim çekip iddiamın doğruluğunu defalarca yetkililere ispat edeceğim. Gönülsüz de olsam hadi “rastgele(!)” diyelim bakalım.