Kuşaktan kuşağa aktarılarak bu günlere taşınan hazzın yerine, nerede o eski bayramlar diye hayıflanıp… özlemle yad edilen bayramların hayali düşüyor gönlüme.

                               Ne kadar ertelenirse ertelensin, nedense hiç kimse o eski bayramlarda yaşadığı tadı unutamıyor… hep bir özlem, hep bir doyumsuz haz insanın burnunun direğini sızlatıyor.

                               Ya şimdiki bayramlar?

                               Tatil olarak görülüyor ve tatilde fırsata dönüştürülüyor!.. sonuçta tüketim toplumunun meşrebine uygun bir yönlendirmeyle  Turizm sektörünün mutlu ve mesut olduğu, bol müşterili günlerin müjdecisi oluyor!

                               Diğer yanda, Analar, babalar evlatlarına hasret, sevdiklerine hasret… nemli gözler yol gözlemekte! Farkında mısınız artık kapıların zillere de eskisi gibi çalmıyor pek…

                               El öpüp harçlığını ve şekerlemesini almak isteyen çocuklara da bir haller oldu…  onlar da yoklar!

                               Huşu içinde sabit telefonların başına oturup; sınırlı olanaklarla, sırasıyla aradığımız uzaklardaki sevdiklerimize; sesimizdeki heyecanı, özlemi  ve içtenliği hissettiren sesli aramalar yerine , şimdilerin adet yerini bulsun bağlamında geçiştirilen kuru, kısa mesajlarla kutlanan günümüz bayramları!

                               Bayram harçlığı’ndan sual edecek olursanız?  O da kubbede hoş bir seda olup, yeryüzüne siyasi rüşvet olarak yansıyıverdi.Dört gözle bekleyip hasretlerinden prangalar eskittiğimiz sevdiklerimize ne oldu sahi?

                               Tüm insanal duyguların tüketilip, hiçlikle yoksanan bu yabanıl sürece koşut; geleneksel değerlerimiz yüreklerimizden birer ikişer silinir oldu her ne hikmekse? Bayramlarımız  hiç değişmedi aslında, değişen salt bizler olduk… bayram coşkusu her daim; tüm gerçekliğiyle, neşesiyle, şekeriyle, tatlısıyla, harçlığıyla limon kolanyası kokusunda evimizin misafiri olup hep başköşeye oturtuldu…

                               Bugün bayramın son günü, hepimiz neler neler hatırlıyoruz;

                               Kişi hatırlamak ve en azından anmak adına yalnız kalabilmeli. Anılar ürkek ve bize özeldir, ne idüğü belirsiz kalabalıklar arasında yaklaşmazlar yanımıza!.. hem de insanın insanın kurdu olduğu süreçlerde asla!..

                               Yapabilirsiniz biliyorum; bu bayram sabahında kendinize kısacık bir zaman ayırın ve  sadece size ait olan bir süre yalnızlığınızı yaşayın. Bir balkona çıkarak, bahçede uzanarak ya da bir koltukta anılara dalıp giderek… öyle uzun erimli değil, bir anlık , deriiin bir iç çekerek!

                               İnanın o ana bütün bir ömrün özetini sığdırabilirsiniz; Çocukluğunuzun doyumsuz bayram günleriyle sarmal bir bakış, müşfik bir dokunuş olarak anımsayıp, dudaklarınızda bir tebessüm uyanacaksınız… yaşınız kaç olursa olsun, geçmişin tadını, coşkusunu bir kez daha yaşayıp, gamı ve kederi öteleyeceksiniz…

                               Kuşkusuz Pollyanna’nın ne oğluyum ne de kardeşi, ama yaşamın gerçekliği içinde güzel şeylerden de bahsetmek gerekir;

                               Ben güzel günlerin şairiyim,

                               Saadetten alıyorum ilhamımı,

                               Kızların çeyizlerinden bahsediyorum,

                               Mahpuslara affı umumiden…

                               Çocuklara müjdeler veriyorum,

                               Babası cephede olan çocuklara…

                               Fakat güç oluyor bu işler,

                               Güç oluyor yalan söylemek! (*)

                               İnsanların ayrımsız, kardeşlik duygularıyla buluşup; gönül kapılarının ardına değin birbirine açıldığı, barış ve huzur içinde sürekli o eski bayramları yaşatan o güzel insanlarla yeniden buluşmak dileklerimle Daha Nice Bayramlara.

(*)- Melih Cevdet Anday