Bayram günleri çok güzel günler. “Ben eski bayramlar” diye esef edenlerden değilim. Bayramda Kemalpaşa Rize arasında adeta mekik dokudum.

Eş dost ziyaretleri, hasta ziyaretleri derken birçok ortamda bulunma fırsatım oldu.

İki enteresan fıkra yakaladım bu sohbetlerde. Yaşanmış lakin bilerek ve isteyerek örülmüş fıkralardan bunlar.

Kemalpaşalı bir TIR şoförü İstanbul’da bir garajda yük bekliyor. Canı sıkılmış telefonla ta Kemalpaşa’daki Karadeniz Çay Ocağı’ndan Gökmen’i ocağın sabit telefonundan aramış. “Akbıyıklara beş çay demiş”.

Gökmen doldurmuş tepsiyi götürmüş.

Akbıyıklar, “biz çay istemedik” demiş.

“Bari bir çayı bırak başka kimse yok” deyip Gökmen’i geri çevirmişler.

Aradan bir zaman geçmiş, Lokumculara dört çay, Okutur Rüştü’ye altı çay, Karaşahlara üç çay derken tam 31 çay istemiş İstanbul’dan.

Her seferinde götürdüğü “kişiler biz çay istemedik” demişler. Bir de yağmurun da sicim gibi yağdığını düşünün. Sırılsıklam bir oraya bir buraya çay taşır Gökmen.

Son bir telefon açar ve “Berber Emin’e üç çay” deyince Gökmen bomba gibi patlar.

Neler söylediğini varın siz tahmin edin. Beş on gün sonra TIR şoförü döner. Gökmen’e bir çay söyler ve 40 TL uzatır. “Bir adam yağmurlu havada söylediğim çayların parasını Gökmen’e ver” dedi der. Kimdir o.. çocuğu deyince bir kahkaha tufanı kopar. Neler konuşulduğunu artık siz düşünün.

Rize Gündoğdu Veli Köyü’nden hem amca hem de bacanak olan Coşkun Okutur anlattı. Bizim yüksek köylerden Kendirli’ye bir seyyar satıcı mal satmak için köyün tek arabasına binerek varır. Üç gibi köydedir satıcı. Öteberi bir şeyler satar. “Akşam arabasıyla dönerim” diye düşünür. Akşamüstü öğrenir ki köyden şehre daha vasıta yokmuş.

“Bir kimseye misafir olurum” diye umut eder. Yatsı namazını da köyün camisinde kılar. Bu yabancıya kimse misafirlik teklif etmez. Son bir kişi camiden ayrılırken “beni kimse misafir etmedi” der. Son adam “ben de edemem” der. “Geceyi ben nerede geçireceğim” diye kara kara düşünmeye başlar.

Son adam, “Şu aşağıdaki evin sahibinden başka bu köyde kimse seni misafir etmez” der açık açık. Yalnız der “o adam misafir kabul eder ama sabah misafiri gönderirken bir temiz pataklar” diye de ekler.

Çaresiz adam dayak yemeyi kabullenerek adamın evine varır. Selam verir.

Adam içeri buyur eder. “Nasılsa sabah dayak yiyeceğim” diye onu isterim, çayım şöyle olsun, kahvem böyle olsun...

Havlularla ayak kurumalar falan kendine kral muamelesi edilmesini ister. Ev sahibi de bir dediğini iki etmez. Sabahleyin vedalaşacağı sırada ben gidiyorum der.

“Güle güle kardeşim, yine buyur gel”.

Misafir “Yalnız sen beni dövmeden mi gönderiyorsun” diye şaşırır.

“Ne dövmesi o da nereden çıktı” deyince misafir, köydeki son cemaatten işittiklerini aktarır. “Ev sahibi ben döverim ama kimleri…

Eve gelip doymuşum, böyle iyiyim, siz zahmet etmeyin” diyen tipleri der. “Sen gerçek bir misafir olduğun için güle güle gene beklerim”.

Adam misafirlikten oldukça keyifle ayrılır gider.

Bu bayramda ilginç iki yaşanmışlık öyküsü ile veda edelim.

Nice bayramlara.