Şaşalı söylemlerle Milenyum çağı diye tarifleyip baştacı yaptığımız içinde bulunduğumuz yüzyılın bu ilk çeyreğinde, topluma kayıtsız, koşulsuz dayatılan içler açısı durumu yorumlamakta gerçekten hicap duyuyor insan!

Özellikle de yazılı ve görsel basının tüm bu olup bitenler karşısında;

Gazeteciliğin temel ilkeleri- Etik değerleri ve kamusal hizmet gereği haber ve yayın politikası açısından bağımsız olunmasını gerektiren Editoryal Bağımsızlık ilkesinin görmezden gelinip, meslek tanımının en temel kriteri 5 N, 1 K sorgulamasının bile gereksiz sayıldığı bir histeri ortamının somutlaşmış en son örneklerinden birinin kolaylaştırıcılığında gerçekleştirilen bir iç operasyonu kalemim döndüğünce! paylaşmak istiyorum.

Daha geçen hafta ulusça… Türk Tabipler Birliği Merkez Komitesinin (buradaki Türk vurgusundan salt iktidar değil, aslında kimi karşıtları da ziyadesiyle rahatsız!) yayınladığı ve gözaltılara neden olarak gösterilen bildiriden basın yoluyla haberdar olabilmiştik.

Bu haberleri takip ederken meslek adına içim burkularak açıkça gördüm ki, TTB’nin bildiride kullandığı ve özerine fırtınalar estirilen cümlenin nereden temellendiği ve ne anlam yüklendiği konusunda bilgi sahibi dahi olmadan, kimi gazeteler cümleye farklı bir siyasi anlam yüklemede bir an dahi tereddüt etmemişler.

Şöyle ki…

Türk Tabipler Birliği bildirisine dair haberlerde, TTB’nin “Savaş bir Halk Sorunudur” dediği yönünde manşete taşınmış. Oysa o cümlenin doğru yazılımı “Savaş bir Halk Sağlığı Sorunudur” ve o cümle Dünya Sağlık Örgütü WHO ‘ya aittir. Nitekim TTB bildirisinde bu cümleyi yinelemiştir.

Dünya Sağlık Örgütü WHO, dünyadaki sağlık sorunlarının çözümüne ilişkin hedeflerini sıralarken;

1.nci Madde- olarak “Savaşların engellenmesi” ni öne alır ve halk sağlığı bağlamında birincil hedef olarak açıklar.

2.nci Madde- “Kaybolan yılların azaltılmasıdır”  yani Dünya Sağlık Örgütü 65 yaşın altında her ölümü “kaybolan yıl” olarak kabul eder ve hiç kimse 65 yaşın altında ölmemeli… tüm insanlar tüm olanaklar seferber edilerek 65 yaşın üstünde uzun yıllar yaşamalı ve yaşam süreleri devamlı uzamalı der…

Bu açıklama sonrası afakanlar basan erkli ve yetkililer, Sağlık Bakanı ve danışmanları dahil… kendilerini de bağlayan WHO kararlarından habersiz veya konu kakkında bilgilendirilmemiş iseler! Merkezi Kopenhag’da bulunan Dünya Sağlık Örgütü’nü arayarak, konu hakkında bilgilenebilirler!

Yani, özetle Türk Tabipler Birliği bu bildiride bağlı bulunduğu ve Sağlık Bakanının da ilkelerine bağlı olduğunu deklere ettiği Dünya Sağlık Örgütü’nün programından bir cümleyi koymuş bildirisine.

Kaldı ki; bu bildiriyi kaleme alan insanlar Hipokrat yemini yapmış hekim ve meslek tanımları “İnsanı Yaşatmak” , şimdi bunu yazdılar diye niyet sorgulaması yapıp onları gözaltına almak ve ardından, bu duruma gerekçelenerek hoşnut olunmayan diğer meslek örgütlerinin de antet başlıklarından Türk-Türkiye tanımlamalarını çıkartmak girişimi biraz ayıp olmuyor mu?

O zaman dünyada şu veya bu gerekçeyle savaş halinde olan her ülke, Dünya Sağlık Örgütü ve onun ilkeleri doğrultusunda açıklama yapan Tabip Odalarını dava etsinler ya da WHO’ nun başındaki “W” nin kaldırılması için Birleşmiş Milletler Genel Kuruluna başvursunlar!..

Bu mu yani?

Sen meşru gerekçelerin doğrultusunda, ortaya siyasi iradeni koyup çözümü operasyonda göreceksin, TTB de Dünya Sağlık Örgütü ilkeleri doğrultusunda sorumlulukları gereği açıklama yapacaklar. Hem demokrasi sabır ve tahammül rejimi değil midir?… herkes ayni çözümlemeyi yapıp aynı cümleleri tekrarlamak zorunda mıdır?

Toplumda roller ayrımı diye bir şey var, yoksa bundan da mı haberiniz yok?

Ömrünü savaş meydanlarında geçirip, kendini yurduna ve yurttaşlarına  adamış Büyük Atatürk’ün tüm dünyaya “Yurtta Barış Dünyada Barış”  seslenişine sonuna değin bağlı kalarak, kardeşlik duygularıyla sarmal bir hafta sonu diliyorum.