”Dört köşe kalesine, Kargalaklı yalısına, Maranzul incirine, Dutuna, Kareymişine, Yokuşuna, İnişine…” Artık Anderin gaybanası Rantcı Enükler geride ne bırakılmışsa!.. Gurbet elden, hasretle harmanlanmış kucak dolusu “selam”  Gönderilen bir tutkulu sevdanın adıdır Trabzon.

Her ayrılışta, tüm yakıcılığıyla kendini hatırlatan… sevginin emek, emeğin ise vazgeçmeyecek denli ilmik ilmik hasret dokunduğu,  yine de vakti zamanı geldiğinde sevdalısını özgür bırakacak kadar özveri yüklü, kocaman bir yürek…

Ganita’nın saray burnundan bir deli yel esmeye görsün; Aşkın salt hak edene sunulduğu zamanlardan kalma, aşka hayat veren… her tutkulu aşığının yürek ucuna ipekten bir mendil düşüren sevdaların binlerce yıllık maşukudur o.

Gurbet her yerdir, her yürek bir gurbettir aslında. Gurbetteki yüreklerde vurgusu da, hasreti de aynıdır sılanın… Lakin Trabzon sevdası; köpük köpük dalgalı denizinde kanat çırpan martılardır göz bebeklerinde.

Bu yazımda; belki de yıllar yılı birbirimize teğet geçtiğimiz, ancak yokluklarında özlemle andığımız nice kadim dosttan birinin, gurbet elde ki “deniz emekçisi” bir can’ın memleket hasretiyle dile getirdiği büyük sevdasını paylaşmak istedim.

“KARADENİZ… Yine aklıma  düştü ve yazmalıyım dedim;(*)

Adı kara, ama kendisi öyle değil. Nasıl olsun ki? Öylesine nimetler sundu ki. Trabzon’da doğdum… yürümeye, konuşmaya ve etrafıma bakınmaya başladığımda, o da bana bakmaya ve konuşmaya başladı. Yanına gittim bana yüzmeyi öğretti. Avlanmayı da.

Kıyıya kadar balıkları getirir, bize gösterirdi… gerisi size kalmış, avlanın derdi. Bazen bugün gelme, beni izle, bazı huylarımı öğren derdi. Hırçın, sinirli ve alıkonulmaz, öfke dolu olurdu. Dalgakıranlar işe yaramazdı.

Öyle cömertti ki, verdiği nimetlere kap-kasa yetişmezdi… Çoğu kez balıkçılar hamsiyi bedava dağıtır (tuzlu hamsi) fakir halkın yaz yiyeceği olurdu. Hamsi ile tazı tamamlayan ailelerdendik… bize taa uzaklardan her türlü yiyecek, giyecek, mal ve malzeme getirirdi.

Onun sayesinde emekli oldum. Limanda çalıştım. İlk sigortalı oluş tarihim 1973, daha 17 yaşımdayım… Büyük iş başarmıştık birlikte. Evimizden hep onu izlerdik. Annem fırtınalı havalarda üzerinde oluşan köpüklere bakarak ‘Karadeniz Yavruladı’ derdi. Rüzgar ile buluşunca bir başka olurdu, tutabilene aşk olsun.

Vatanperverdi; Atatürk’ün Samsun’a sağ-salim ayak basmasını sağladı. Minnettarız sana Karadeniz’im… İhtişamlı büyüklüğünün yanı sıra,  mütevazi kimliğini asla ihmal etmezdin. Bazen çarşaf gibi olur, içindeki bütün canlılara iyi ve güvenilir ev sahipliği yapardı.

Tembel değildir hiç durmaz, haraketlidir. Horondaki figürler onun eseridir. Durgun, hareketli, deli… Evet deli tarafı da vardır. Hem de ne deli! Karakterini vermiştir bize;huylarını, alışkanlıklarını, yaratıcılığını ve çalışkanlığını. İnatçıdır, ısrarcıdır. Durmaz ve durulmaz. Bazen ders verir, sakin iken birden delirir. En büyük dersi budur. Bizler bu halimizle ve ömrümüzce onu sömürdük, üzdük. Ona sanki ‘bu kadar cömert olma yeter’ artık dedik. Kendisi gibi devasa kardeş denizlerle bağını hiç kesmedi… Birbirlerinden sular alıp sular verdiler. Kardeşliklerini hep korudular.

Ama değerleri hiç bilinmedi. Tek başına bir Bakanlık bile onlara çok görüldü! Paylarına üç Bakanlığın bileşkesinde anılmak düştü. Sanki bir Bakan üç konuyu idare edecekmiş gibi. Bu üç arkadaşa ayrı ayrı üç Bakanlık çok görüldü.

Ülke ayrımı yapmadan, bütün coğrafyaya cömertliğini gösterecek kadar asil idi. Nice ülkelerin, nice hanelerine nice nimetler taşıdı. İyotlu havasıyla sağlık, bereket taşıdı. Yağmurlar, rüzgarlar, şimşekler, yıldırımlar, kasırgalar onun arkadaşı oldu. Bunlardan bizi korudu.

Bazen bizleri aldın, geri vermedin… Ağıtlar yazdık sana, affetmeyi bilmedin. Benim de kendime göre kanunlarım var dedin. Kızdık, sana taşlar fırlattık ama kanunlarına karşı koyacak başkaca bir şey gelmedi elimizden. Bizlere öyle fotoğraflar sundun ki emsali olmayan, romantik ve bir o kadar muhteşem…

Uzaklarda sessiz gibi görürüz onu… ama değildir. Bağırmasını on metrelik dalgalarla sahile taşıdığı çok olmuştur, olacaktır da. Ses vermek, onu duymak ve anlamak gerekir ‘Bu deli ne diyor’ diye! Bunu bekler bizden, ve der ki ‘ Ben yalnızca sizin için ve doğanın dengesi için varım’ yani arkadaşınızım, gelin el ele verelim, birlikte diri olalım…

Kuvvetlidir, ayrım yapmadan her deniz aracını kabul eder ve omuzlarında taşır. Misafiri çok sever, teknoloji harikası deniz araçlarının oluşumu onun sayesindedir. Daha ne yapsın Karadeniz arkadaş?.. Bütün yaptıklarına karşın bizden bir şey istedi SAYGI… ben sana hep saygılı oldum Karadeniz’im, hep seni sevdim. Bu yazım da bunun kanıtı. Çoğu insanda hep saygılı oldu, ama bildiğin gibi saygısızlar da oldu.

Ya, işte böyle arkadaş… Yazıp paylaşamadığım, sana ilişkin bir eksiğim olmuş ise, affet. Sağlıcakla kal, temiz kal…”

Tüm coşkunla, coşkun yürekli çocuklarınla hep bizimle kal #Diren mavi köpüklü denizim.

(*) Mümtaz ATLAS