En güzel yıllarında bu şehrin havasını soluduk. Samimiyetin en güzel yaşandığı, bütün mahallenin birbirini tanıdığı, dertlerinden de, sevinçlerinden de haberdar olduğu yıllardı.

İran Konsolosluğu’nun tam arkasındaki dik rampadaki sokakta oturuyorduk.

Hemen bir adım ötemizde içi ağaçlarla dolu Aşıklar Parkı vardı.

Ağaçlardan yere düşmüş dikeni açılmış at kestanelerinin parıldayan kahverengiliğini gördükçe iştahım kabarırdı hep.

Bir ısırık alıp hemen atardım.

Yenmezdi, tadı çok acıydı.

Görüntüsü ve albenisi vardı sadece.

Paramız yoktu ki gideyim bakkal Memet emiceden bir gofret alayım.

Parkın üst tarafındaki alanda ağaçlar çok sık değildi. Ağaçların kale direği olduğu maçlarımıza başlardık hemen. Ortadaki ağaçlar la verkaç yaparken bazen de o ağaçlara çalım atmak zorunda kalırdık. “5’te haftayım 10’da biter” diyorduk. Ama bir türlü bitmezdi; susayana kadar, ara vermeden koşardık topun peşine. En güzel çalımlarımızı atardık hayatın bütün yokluklarına rağmen.

Ama şimdi, hayat bize çalım atıyor.

Topun peşine koşan kimse yok.

Herkes topu bekliyor artık.

Dar alanda kısa verkaçlarla girdiğimiz ceza sahasından hep boynu bükük kalıp dönüyoruz hayatın bize sunduğu dijital platformlara.

Birlikte hareket etmenin güzelliğini doyasıya tattığımız o dönemde, bütün şehrin ortak bir paydası ve tek bir heyecanı vardı: futbola aşıktı herkes.

Günümüzde; küreselleşen ve kirlenen bu dünyada futbol da nasibini aldı.

Ve aşk kabusa döndü.

Seyircisiz oynanmaya başlayan bir lig daha başladı.

Yabancı kontenjanın sonuna kadar kullanıldığı yerli futbolcuların çok azınlıkta olduğu bir lig de yine kirli oyunlarla zevk almaya çalışacağız.

30 yıl önce Boztepe’deki Necati abinin kahvehanesine çıkıp taş ocağı olan sahada maç yapmak için adımızı yazdırdığımız çizelge de boş yer bulunca hep sevinirdim.

Pazar gününü iple çeker en güzel takımımızla 7 kişi mücadele eder, kök söktürürdük Boztepe’nin büyük uşaklarına.

En güzel çalımları atardım kendime has stilimle.

Seyircimiz bile vardı.

Hayatın en tatlı ve güzel anlarını yaşadım. Arkadaşlığı, dostluğu ve yokluğu yaşadık ama zevk aldık.

Ya şimdi!

Ne onlar var ne biz.

Kaybolup gidiyoruz.