Büyük kentleri sevmiyorum. Belki böylesi kentlerin hay-huy havasına alışamadığımdan, ya da; yaşımın ilerlemiş  olmasının üzerimde yarattığı "kafa dinleme" özlemimden belki de...

        Gazeteci, Yazar, Şair Attila Aşut arkadaşım için düzenlenen "Basında ve Yazında 60 Yıllık Emek" etkinliği için Pazar sabahı Ankara'ya ayak bastım, gece döndüm o nedenle...

        Ankara'da üç kültürel/sanatsal etkinlik yaşama şansım varmış...

        Oysa, Ankara'ya giderken Attila Aşut için düzenlenen etkinlik ile " Uluslararası Ekmek Festivali"nden haberdardım.

        Günlük planımda ilkin ekmek festivaline gitmeyi, etkinliği çıplak gözle yaşamam gerektiğini düşündüm. Ama bunu gerçekleştirmek gerçekten zor oldu. Bilmediğiniz bir kentte böylesi toplantılara/etkinliklere ulaşmak için önceden o kentin haritası üzerinden ulaşım konusunda ön bilgi sahibi olmak gerek... Öyle yaptım, ama festivale ilişkin gazetede yayımlanan afişin yanlış bilgisi yüzünden kilometrelerce yürüdüm, dolmuşla dolaştım.

        "Uluslararası Ekmek Festivali" gerçekten anlamına yaraşır bir etkinlik oldu. Her gün tükettiğimiz ekmek;  festivalde tüm yönleriyle anlatıldı üç gün boyunca. Festivalin final gününü yaşamamdan ötürü vardığım  kanıya göre, içimden keşkeler yaşadım. Ama ne yaparsınız ki, böylesi bir festivale ilişkin gazete  haberini geç okudum.

        Festivale Almanya, Arjantin, Fas, İtalya reyon açarak katılırken, ülkelerinin ekmek türlerini tanıtıp ikramda bulundular.

        Ülkemizden de ekmek sektöründe çalışan kuruluşların katıldığı festivalde dünyaca bilinen "Vakfıkebir Ekmeği" de tanıtıldı. Vakfıkebir Belediyesi, kiraladığı reyonda  tanıtım için tadımlık ekmek sunumu ve ilçenin tanıtımını yaptı. Dileriz, ünü dünyayı tutan "Vakfıkebir Ekmeği" için önce Karadeniz'e kıyı ülkeler; Bulgaristan, Moldova, Ukrayna, Kırım, Rusya, Azerbaycan, Gürcistan'ın katılımıyla "Uluslararası Vakfıkebir Ekmek Festivali" Vakfıkebir Belediyesi'nce düzenlenir.

        Ankara'da ikinci durağım; Çankaya Belediyesi Çağdaş Sanatlar Merkezi oldu. Attila Aşut'un "Basında ve Yazında 60 Yıllık Emek" etkinliği için gittiğim bu mekanın diğer bir salonunda Erzincanlı Ressam Haydar Özay'ın resim sergisi olduğunu oradaki görevliler söyledi.

        Sergi salona gittiğimde büyük bir sürprizle karşılaştım.

        Harika bir sergi salonu ve haberini okuduğum, görmek isteyip gidemediğim serginin son günü...

        Ressam Haydar Özay, Nazım Hikmet'in şiirlerinden  esinlenip çizdiği tablolar salona öylesine bir güzellik, zenginlik, doyumsuzluk kazandırmış ki...

        Birbirinden güzel sanat eseri ve Nazım Hikmet'i anlatan çizgi ifade gücü...

        Ne yazık ki, tabloların satılmadığını koleksiyon için saklandığını söyledi ressam Haydar Özay...

        Satınalamama üzüntümü Ressam Özay'ın "Bugüne değin hiç bir tablomu satmadım. Kendi müzemi yapacağım" açıklaması giderdi ve buna sevindim.

        Batı'da yüzyıllar önce Ressam Haydar Özay'ın düşüncesini yaşayan sanatçılar özel müzelerini oluşturduklarına bu ülkelere yaptığım gezilerde gördüm.

       Ankara'dan günübirlik gezimi üç ayrı sanatsal iklimde yaşamanın huzurunu/erincini duydum.