Öğretmen; ruhunu milletinin özgeçmişiyle yıkamış, hakiki insan, sahih bir dost, gerçek bir rehberdir.

O, ışığını inanç değerlerinden, milli birikimlerden ve evrensel deneyimlerden alır. Asla bağnaz değildir. Aklı işletmeden kimseyi alkışlamaz. Analiz ve sentez yeteneklerini devreye sokmadan kimseye bağlanmaz, mendil yalamaz, el pençe divan durmaz.

Kendisinin önünde tazim etmesi gerekenlere kendisi asla tazim etmez. Atatürk'ün çizdiği aydınlık yoldan yürür. Her konuda aklı işlettiği gibi Atatürk konusunda da zihnini bir noktaya çakmaz. Yani ne heykel Atatürkçülerine ne de Atatürk karşıtlarına meydanı bırakır. Onun meşalesini yakar ve yoluna bakar.

Maalesef öğretmen uzun yıllardır o eski zamanlardaki itibarlı yerini kaybetmiştir. Bu hayati bir menfi sonuçtur. Bu sonucun oluşmasında öğretmenlerin kendi sorumlulukları da elbette vardır ama asıl suçlu siyasi erktir. Atatürk "Öğretmenler yeni nesil sizlerin ellerinde şekillenecektir" dediği günden bugüne öğretmene verilen kıymet tedricen azalmıştır.

Anlayacağınız Başöğretmenden gayrisi yalan. Ben de 25 yılı deviren bir eğitimci olarak hep vaatlerle avunduk durduk. İki süslü lafa kandık, inandık. Oysaki bu mesleğin şanı, şerefi, haysiyeti azalırken biz kendi yandaşlarımız gücenir limanına sığınarak kendi haklarımızı kendimiz boğazladık.

Haklarımızı istememek için sivil toplum unvanı almış kimliklere yetki verdik.

Örneğin 800 öğretmen Külliye'de Cumhurbaşkanımızla buluşacak. İnanın gönderilen öğretmenlerin çoğu her söze itaatle kafa sallayanlardan seçilmiştir kanaatindeyim. Bu sadece bu döneme matuf da sanılmasın. Her zaman bizim yöneticilerimizin koltuğuna halel getirecek kişileri bloke ettiklerini biliyoruz. Hatta ez kaza konuşurlarsa ne konuşacakları da belletilerek oralara gönderilirler.

Oysaki, “Cumhurbaşkanım sizden her öğretmene 24 Kasım'da bir maaş tutarı ikramiye istiyoruz, bütçe diyenlere bütünleştir ver” şeklinde hitap edecek binler varken huzura inanın en mücrim olanlar gönderilir. Bunlar nasıl seçilir, kimler istişare eder de buna karar verilir hepsi muammadır. Mesela demokratik olarak bütün öğretmenlerden Ankara'ya gidecek adaylar çıksın. Sonra aralarından birini sandıkla huzura gönderelim gibi demokratik anlayışa uygun bir yöntem benimsenmez. İki dudak siyaseti burada yeterlidir.

Oysaki özgürce, saygıyı elden bırakmadan haklarımızı bangır bangır ortaya koyacak cesur yüreklere ihtiyaç var.

Kraldan çok kralcıyız...

Milletin adamına, milletin tercih ettiği öğretmeni göndermekten neden imtina ediyoruz? Rahmetli Demirel'in ifadesiyle “Var mı bunun izatarzı.”