Fıkralar; ne zaman, nerede, kim ve kimler tarafından söylendi bilinmez. Ancak bizleri düşünceye sevk eden önemli söylemlerdir. Birlikte okumaya çalışalım!

Cezayir’de kıt kanaat geçinen bir cami hocasının hanımı hasta olur. Doktor doktor gezip çare ararlar. Tek çare vardır, ameliyat!

Onun için de çok para lazımdır.

Ama hocada hiç para yoktur. Son çare Cuma Namazıdır. Toplanan cemaate ağlayarak durumu anlatır ve yardım talep eder.

Bakar ki, hocanın derdi kimsenin umurunda değildir. Namazı kılan, arkasını döner gider.

Hoca üzgün, hoca kırgın, hoca bitaptır.

Dalgın bir halde bir meyhanenin yanından geçerken, sarhoşlardan biri hocayı tanır, meyhaneden dışarı çıkıp elini öper, halini hatırını sorar. Hoca derdini ona da anlatır umutsuzca.

Sarhoş “Beni burada bekle hocam.” der ve tekrar meyhaneye girer. Durumu içerdekilere anlatır ve beş dakika içinde ameliyat parası toplanır. Parayı hocaya takdim eder. Hoca şaşkın, hoca sevinçlidir. O sevinçle meyhaneden içeri girip, “Allah hepinizden razı olsun. Benim de sizler için yapabileceğim bir şey varsa söyleyin.” der.

Birkaç sarhoş “Hocam namazlarda bizim için de dua et, Allah bize doğru yolu ihsan etsin bir an önce.” deyince, hoca heyecanla bağırır: “Yok, yok! Allah sizi bu yoldan ayırmasın inşallah.” der.

Peki, bizleri düşünceye götürenler nelerdir acaba? Bir düşündük mü? Meyhane ile sarhoşu ve cami ile namaz kılanları karşı karşıya getirmek mi yoksa?

O nu da okurlarımız bulsun!