Geçen hafta İstanbul'daydım.

Sözcü Gazetesi'nin manşetine göz attım.

KTÜ Rektörü Süleyman Baykal'ın öğrencileri için yaptığı güzel fedakarlıkları görürüm diye, ne bileyim koskoca üniversiteyi aile şirketine dönüştürdüğünü.

Eğitim kalitesi ve yapılan akademik çalışmalarla hiç gündeme gelmeyen Türkiye'nin ilk teknik üniversitelerinden KTÜ'nün durumu içler acısı.

Haketmeyenler, hak etmediği yerde olursa bu durumlarla sıkca karşılaşacağız.

*

Bu durum 1996 yılında mezun olduğum İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi'ndeki hocam ve dekanım Prof. Dr. Suat Gezgin'i aklıma getirdi.

Türk sinemasının tüm zamanlarının en popüler filmi olan Hababam Sınıfı'nın eğitimci rolündeki mahmut hocasını herkes bilir.

Onu övdüğümde iyi bir devrimci onu yerdiğimde biliyorumki iyi bir gerici olacağım.

*

İşte güzel ülkemin geldiği son nokta bu.

O zaman kararı siz verin, ben başlıyorum yazmaya.

İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde okurken tanıdım Suat hocamı.

Yeni gelmişti Fransa'dan.

Akademik gelişimini hep Fransa'da yapmıştı.

Sonra da memleket sevdası onu bizim fakülteye getirmişti.

Ülkesindeki eğitim sistemini yeni tanımaya başladığı bu zamanlarda bir öğreticiden çok bir eğitici sıcaklığı ile öğrencisi ile ilişki kurdu.

Öğrencinin notları ile değil sorunlarıyla ilgilendi hep.

Öğrenciler onun çocuğu gibiydi.

Garibanından zengin öğrencisine kadar ideolojik düşüncesini önemsemeden hep yardımcı oldu.

Yemeğini yemeyen öğrenci yoktur.

Maaşının çoğunu öğrencileri için harcardı.

*

Tek amacı vardı; öğrencileri başarılı olsun, bir yerlere gelsin ve onlarla gurur duysun bu babacan akademisyenin.

Bir kaç yıl sonra dekanımız oldu Suat hoca.

Dekanlığın odası herzaman açıktı, yeni öğrenciler ve eski öğrencileri ile dolup taşıyordu.

Eski mezun öğrencilerini arıyor, yeni öğrencileri için birşeyler istiyordu hep.

Hiç bir öğrencisi de onu kırmıyordu.

Kendisi için asla bir şey istemedi.

Bu süre içersinde onlarca kitap ve araştırma çalışması yaptı ve yayınladı.

Hiç boş durmuyordu.

Her yere yetişmeye çalışıyordu.

Öğrencilik dönemimde sıkıştığım heran yanına gidiyordum.

Önce ellerine sarılıp güzelce öpüyordum, sonra da bana ilk cümlesi; "Yine ne yaptın lazuşağı der."  sarılırdı telefona hemen.

Ve bu güzel yürekli adam geçen haziran ayında emekli oldu.

Ama öğrencileri ile bağını hiç kopartmadı.

Sanattaki başarıma büyük katkısı olan yürekli hocam Suat Gezgin öğrencisinin kitabını görmüştü; Yüreğumun Orta Yeri.

Dedim ki "Hocam gelecim yanınıza."

Kitabımı aldım ve dün yanına gittim.

O yürekli insana en güzel kelimeleri yazarak imzaladım.

Gururunu, sevincini gözlerinde görmek beni çok duygulandırdı.

Kitabım onun eseriydi aslında.

O, bize bir hocadan çok baba gibiydi.

Ve şimdi.

Ülkenin en iyi okullarında yer işgal eden yalakalık ve menfeat için bilimin dışında herşey yapan akademisyenleri gördükce diyorum kii; iyi ki varsınız güzel yürekli suat hocam.