Okula koşan çocukları gördüm. Sokaklar cıvıl cıvıl. Mutlu oldum. Nereye koştuklarını düşündüm. İçim cızzz etti.

Bazıları küçük kardeşinin elinden tutmuş yürüyor. Nereye gittiklerini bilmeden, kendilerini bekleyen tehlikenin farkında olmadan.

Lise son sınıfa kadar üniversite sınavlarında başarılı olamamam endişesi taşımadan yürüyorlar. “Acaba, istediğim bölümü tutturabilecek miyim!” kaygısı..

Aslında asıl kaygı yalnızca üniversitelere girebilme kaygısı değil.

Ya ne?

Üniversite bittikten sonra ne olacak?

Ülkeyi yönetenlerin artan nüfusu nasıl yönlendireceği, nerelerde çalıştıracağı konusunda bir planı yok. Varsa da muhalefet, yoksa da muhalefet. Söz yetiştirme, yanıt verebilme gayreti. Tüm kanallar bu konuda ağız birliği etmişçesine aynı tutum, aynı düşünce…

Plansızlık almış başını gidiyor. Sınav sonuçlarına göre mühendis olmak isteyenleri, doktor olmaya, doktor olmak isteyenleri de mühendis yapmaya yönelik bir dipsiz kuyu… Çocukların hangi dalda başarılı olacağını düşünmeden, araştırmasını yapmadan.

Biz aydınlar bile, neyi, nasıl, neden istediğimizi bilmeyiz, bilemeyiz.

Bakınız, bir arkadaşımla Beşikdüzü’nün sorunlarını tartışıyorduk. Ben, Beşikdüzü eğitim ve kültür diyarı diyecek oldum. Güldü. “Haklısınız” dedi. Geçmişiyle, alt yapısı ve kültürüyle öyle idi” dedi. “Ama sadece öyle idi” Şimdi kazın ayağı öyle değil, demeye getirdi. Ben bunca lisenin olduğu bir ilçeye bir eğitim fakültesi yakışmaz mı? dedim.

Güldü, “Yakışmaz” dedi. Şaşırdım. Arkasından gerekli açıklamayı yaptı: “Ülkemizde altmış tane eğitim fakültesi var. Her biri yılda otuz beş bin mezun veriyor. Bu mezunlardan ancak onda birine iş bulunuyor. Demek ki her yıl otuz bin öğretmenin ataması yapılamıyor. Buna göre son on yılda 360 bin kişi açıkta kalmış. Bu örneği diğer dallarda da düşünebilirsiniz. Bu takdirde plansızlığın boyutunu, tehlikesini siz hesaplayınız.”

Bugün sokakları rengarenk giysileri, pırıl pırıl önlükleriyle süsleyen geleceğimizin garantileri olarak gördüğümüz bu minnacık çocuklar, ilkokul, ortaokul, lise ve üniversiteden sonra o dipsiz kuyuya, işsizler ordusuna katılacaklar. Esas tehlike burada!..

Ülkeyi yönetenler, yönetecek olanlar öğrencileri ve ülke ihtiyaçlarını hesaba katmak zorundadırlar. Günlerini birbirlerini yemekle değil; ülke gerçekleriyle geçirmek zorundadırlar. Velilerin, öğrencilerin korkularını ancak böylece bertaraf edebilirler.

Ülkenin dengeleri böylece sağlanır. Bu iş sözle, kelime oyunlarıyla değil, plan ve programla olur.

Aksi halde çocuklar ülkenin parlak güneşine doğru değil, sisli ve karanlık uçurumlara doğru koşarlar. Allah göstermesin ama bu koşu, böyle bir koşu…