Tam 18 yıl önceydi… Geleceğe umutla bakan, tepeden tırnağa idealist bir öğretmen, Kuyumcular çarsısının ışıl ışıl yanan vitrinlerine içi kıpır kıpır bakınıyordu. Yanında yaşamı paylaşacağı genç bir kız vardı ve o sevgilerinin nişanesi olarak müstakbel eşine bir yüzük beğendirmeye çalışıyordu.

Beğendirmeye çalışıyordu zira genç kız çok seçiciydi, çarşının tüm vitrinleri ve sunumları genç kıza hitap etmekten çok uzaktı… Ayaklarına karasular gelinceye değin tüm çarşıyı defalarca katettiler ve en nihayetinde çok isteksiz olsa da birinde kara vermek durumunda kaldılar. Fazla zamanları yoktu zira ertesi gün nişanları vardı.

İyi günde- kötü günde, Hastalıkta-sağlıkta, Her zaman-her koşulda  deyip sevgiyle adımladıkları hayat yolunda, onca güzelliği ve badireyi birlikte paylaştılar. Kocaman bir 18 yıla eklemlenip, yurdu bir uçtan diğer uça bilgi ve sevgiyle ilmik ilmik ördüler… Zaman nasılda su gibi akıp gitmişti!

18 yıl öncesinin yüzük beğenmeyen genç kızı, şimdi 17 yaşındaki kızıyla, 10 yaşındaki oğlunun annesiydi. Evlilikleri sürecinde az sıkıntı çekmemişlerdi. Bir ayı nasıl geçirdiklerini ve aybaşını nasıl getirdiklerini bir Allah, bir onlar ve birde onlar gibi aynı kaderi paylaşanlar bilirdi.

Bu yıl oğullarını sünnet ettireceklerdi. Örf ve geleneklerimize göre sünnet düğünle olur, oyunla olur, şölenle olur, giyim-kuşamla olur… Sözün kısası parayla olurdu.

Her genç kızın rüyasında gelinlik olduğu gibi. Her erkeğin anısında bir sünnet düğünü, her babanın yüreğinde oğlunun sünnet mürüvveti yatardı! Gelenekti bu kuşaktan kuşağa aktarılan!.. Hem de anılarda paylaşılan köklü bir gelenek. Ama kahrolası yoksulluk, geçmişin diğer güzelliklerini olduğu gibi bu geleneği de silip süpürüyordu.

Yetmezlikler o denli baskın çıkıyordu ki, yapamayacaklardı sünnet düğününü “Hiç olmazsa oğlanı giydirip kuşatalım” da karar kılıp, “Beyaz takım elbise alalım, yaldız işlemeli kepini, kırmızı kuşağını, çapraz maşallahını, pabucunu, çorabını bir tamam edelim” dediler. Sünnetçiyi eve çağırırız, birkaç akraba dost gelir, olur biter.”

Çıktılar yola, vardılar Trabzon’a.  Kemeraltı kapalı kutu!.. Şuydu, buydu, oydu, derken son erimde paralar suyunu çekti. Zaten etleri neydi ki butları ne olsundu! Alışverişin ortasında kalakaldılar. Karı koca birbirlerine çaresizliğin suskunluğu içinde bakıyorlardı. Elleri böğürlerindeydi. Onları dört gözle bekleyen oğullarına boş ellerle gideceklerdi. Birden 18 yıl öncesinin yüzük beğenmeyen kızı heyecanla “ben çaresini buldum” diye fısıldadı “Yüzüklerimizi satarız!”

Dünya başına yıkılmıştı öğretmenin… Yüzüklerini satacaklardı ha! 18 yıl öncesinin, o erişilmesi güç mutlu ve umut yoğun günlerin sembolü yüzüklerini satacaklardı. Yetmezliğin keskinliği, on parmağının ucunda olabildiğince sivrilmiş, yüreğine saplanmıştı umarsız.

18 yılın ardından yine Kuyumcular çarşısında   dükkanların önündeydiler. Vitrinler yine ışıl ışıldı.

Yine vitrinlerin önlerinde elele tutuşmuş gençler yüzük beğeniyorlardı, ya da beğenmiyorlardı. Ama onlar… Onca yıldır parmaklarında taşıdıkları sevgilerinin ve umutlarının nişanesi yüzüklerini satıyorlardı… Hem de tezgahtarın “ayarı düşük, işçiliği fazla” diye mızmızlandığı onca nazıyla… Kuyumcular çarşısıydı orası, altının değerini onlar bilirdi… Alırken başkaydı, satarken bambaşka!

Bir kuyumcunun verdiği parayı saymadan cebine koyup dışarı fırladı. Yüreği daralıp, nefesi kesilmişti. Derin derin soluklandı… Artık ikisinin de parmaklarında yüzükleri yoktu. Ama olmasındı sonuçta çocuklarının yüzü gülecekti ya!

Eğitim ordusunun bir neferi olarak, Fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller yetiştirmek adına 22 yıllık bir adanmışlığın, dört duvar ve bir kara tahtanın başında yutulan tebeşir tozunun paha biçilemez karşılığı ancak bu kadardı piyasacı düzende!

Bu ne “Falanca ünlünün aşk hikayesi” , ne de “ Filanca pop starın estetik operasyonunun” serüveniydi…

Bu geleceğe umutla bakan bir idealist öğretmenin “Boş kalan parmağının” ibretlik öyküsüydü…

Hani, Cumhuriyetimizin kurucusu büyük Atatürk’ün; “Yeni nesil sizin eseriniz olacaktır.” Diye öğütleyip, görevlendirdiği Cumhuriyetin Öğretmeninin yürek burkan öyküsü!

İnsan onuruna yaraşır bir yaşamın şafağında buluşup, bilece üleşeceğimiz günlerin özlemiyle… Bayram tadında nice aydınlık yarınlar diliyorum dostlarım.