Toplumdaki eğitim paydaşları açısından eğitimin ne şekilde olacağı ve ne gibi konular içereceği farklılıklar gösterir. Dolayısıyla ülkemizde sık sık müfredat ve eğitim sistemi değişikliklerinin yaşanması, zorunlu eğitim geleneğinin doğru bir şekilde uygulanamadığının bir göstergesi olmuştur.

İlk bakışta bir ülkenin çocuklara nasıl bir eğitim vereceğini, bu eğitimin içine hangi değerlerin katılması gerektiğini belirlemesi hiç de yadırganacak bir durum değildir. Üstelik anlamsız sınavlar, olumsuz fiziki koşullar ve kaynak eksikliklerinin bulunduğu bir ortamda okullar, çocuklarımıza en sağlıklı bir şekilde eğitim vermeye çalışmaktadır. Bu bağlamda iyi bir insan olabilmenin gerektirdiği erdemlerin yeşermesi adına okullarda önceden planlanmış bir çaba harcamak gerekmektedir. Bunun yanında dürüstlük, adaletli olma, merhamet, sorumluluk, kendine ve diğerlerine saygı duyma gibi temel ve evrensel etik değerlerin, çocuklarımızın karakter eğitiminin temelini oluşturması gerekmektedir. Öte yandan, içinde yaşanılan kültürde var olan ve günümüze kadar aktarılan değerlerin korunması gerektiği de yadsınamaz bir gerçektir.

Çocukların gelişmekte olan bir ahlâkî sistemlerinin olduğunu, bilişsel gelişimin bu süreçte önemli bir rol oynadığını ve bunun sadece öğretilerle oluşmadığını bilmek gerekmektedir. Doğru-yanlış, ahlâkî olan ve olmayan gibi ayrıştırmalar, bireyin çevresi, kültürü, aynı zamanda duygu ve zihinsel eylemleriyle şekillenmektedir. Çocuklara sadece doğru ve yanlışın empoze edilmesiyle ahlâk gelişiminin sağlanması mümkün değildir. Çünkü çocukların iç dünyasında hem duygusal hem de zihinsel olarak başkalarının iyiliğini gözetme ve adalet anlayışı yönelimi vardır.

Değer ya da karakter eğitimi Amerika’da 20. yüzyılın başlarında ortaya çıkmış ve etkisini pek çok ülkede göstermiştir. Türkiye’de ise Cumhuriyetin kurulduğu yıllarda vatandaşlık eğitimi dersleriyle “toplumsal ahlâk” bilinci oluşturulma çabası başlamıştır. Sonraki dönemlerde insan hakları, yurttaşlık bilgisi ve demokrasi gibi başlıklar, Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi derslerinin içerisine de değerler eğitimi şeklinde yerleştirilmiştir. Ancak MEB tarafından yapılan 18 Temmuz 2017 tarihli basın açıklamasında, değerler eğitiminin daha sistematik bir düzende tüm kademelerdeki eğitim sistemine dâhil edileceği ve müfredatlarının giriş bölümlerinde de “Değerler Eğitimi” şeklinde başlık bulunacağı açıklanmıştır.

MEB’in açıklamalarına göre “sevgi, saygı, hoşgörü, sabır, iş birliği, sorumluluk, vatanseverlik, yardımlaşma ve paylaşma” gibi değerler, çalışmalar sonucunda ortaya çıkan 37 değerden seçilmiştir. Fakat ders kitaplarımızdaki değer edinimi, sadece çocuklara doğrunun ve yanlışın gösterildiği, çocuğun ne yapması ve yapmaması gerektiğinin nasihat edildiği bir süreçten öteye gidememiştir. Bu durum da çocukların evrensel, kültürel ve bireysel yargılarını davranış, biliş ve duygu bağlamında geliştireceklerinin göz ardı edilmesine; empati, sempati ve saygı gibi doğru davranış geliştirmek için odaklanılması gereken duyguların ihmal edilmesine yol açmıştır.

Değerler eğitimi aldı altında okullara birtakım vakıf, dernek ve cemiyetlerin girdiği ve çocuklarımıza bu konuda çeşitli görüşler aktardığı görülmektedir. 15 Temmuz sürecinden önce birilerinin kısmen başarılı olduğu bir alanı şimdilerde başka yapılara bırakmak devletin bekası için hatanın tekrarlanmasından başka bir şey değildir. Değerler eğitiminin önemli olduğu şüphesiz bir gerçektir ve bu eğitimi verecek olan kişiler de yalnız öğretmenlerdir. Çünkü çocuklarımıza değerler eğitimini eğitimci olarak öğretmenler veremezse, hiç kimsenin veremeyeceği kabul edilmelidir. Öğretmenlerimizin niyeti öğrencilerini vatanına, milletine faydalı olabilecek bireyler olarak yetiştirmek olmakla birlikte, bunu gerçekleştirebilecek yeterli donanıma ve bilgiye de sahiptirler.