Düşmanı küçümsediğimizden değil ama bakar mısınız şu Yunanistan’ın sahte kabadayılıklarına! Lozan Anlaşmasının amir hükümlerine rağmen, burnumuzun dibindeki adalara maaşla nüfus taşıyarak, tepeden tırnağa silahlandıracaksın. Yetmedi, adalar için 12 mil “kıta sahanlığı” ilan etmeye kalkacaksın. Yetmedi, Müslüman bir devlet olduğunu bildiğimiz Mısır ile “Münhasır Ekonomik Bölge” anlaşmasını imzalayıp, Türkiye’nin daha önceleri Libya ile yaptığı anlaşmayla, Uluslararası hukuka göre ekonomik münhasır alan ilan ettiği mavi vatana doğru uçak uçuracaksın.

Yetmedi Avrupa’nın şımarık çocuğu olma sermayesini kullanarak Avrupa ülkelerini Türkiye aleyhine kışkırtacaksın. Yetmedi, korunmaları devlet olarak senin sorumluluğunda olan Batı Trakya’daki Türk azınlığın mezarlıklarının bulunduğu alanlarda, sanki başka yer yokmuş gibi askeri tatbikat yapıp, kendi vatandaşın olan bu insanlara gözdağı vereceksin. Ondan sonra da; bütün bu yanlış tutum ve kışkırtmalarına karşı Türkiye’nin kararlı ve sabırlı tutumu ile karşılaşınca, işte bu gün olduğu gibi ne yapacağını şaşıracaksın!

Büyük devletler, tarihlerini iyi inceleyip irdeleyerek, önünü görüp milletinin hafızasını sermaye olarak kullanıp var olan milletlerdir. Küçük devletler ise kendilerini büyük zannedip, bunu gerçek zanneden, ancak gerçeklerle karşılaştıklarında “yok mu cankurtaran” diye bağırıp ortalığı bu günkü Yunanistan gibi “velveleye” veren devletlerdir. Tarih bunun örnekleri ile doludur. Türkiye, kendisini; Karadeniz ve Marmara’ya hapsedecek olan Yunanistan’ın karasularını 12 mile çıkarma isteğine dün olduğu gibi bu günde karşı olmakla son derece haklıdır. Hatta Türkiye’nin bunu bir savaş sebebi sayması konunun ne kadar önemli olduğunu ortaya çıkarmaktadır. Çünkü eğer 12 mil isteği gerçekleşirse, Türkiye’nin açık denizlere ulaşması mümkün olmayacaktır. Bizim için bundan daha haklı bir savaş gerekçesi olamaz. Asırlarca gemi yüzdürdüğümüz Ege ve Akdeniz’e balıkçı teknelerimiz bile geçerken Yunanistan’dan izin alacağız. Bu denizlerde kıyısı olan hangi bir devlet bu kuşatmaya razı olabilir ki! Yunanistan’ın arkasında durup, onu koruyan devletlerin hala “haçlı kafasında” olduklarını görüyoruz. Fransa, hiçbir uluslararası hukuk dayanağı olmadan gelip “mavi vatanımızda” bize güç gösterisi yapmaya çalışıyor. Pili bitmiş Yunan siyasetçileri ve Türk düşmanı Avrupalılar yine kol kola girerek bizi korkutabileceklerini zannediyorlar. Sayın Cumhurbaşkanının jest olsun diye teklifini kabul ettiği Merkel hanıma bakar mısınız, diyor ki; Avrupa Birliği ülkelerinin, Yunanistan’ın arkasında durma mecburiyeti vardır. Yani bize açıktan sopa gösteriyor. Hitlerin istilacı, kan akıtıcı, soyguncu, talancı, güce dayalı siyaseti görüldüğü gibi hiç değişmemiş. Ama unutulmamalıdır ki; Hitler, ateşe verdiği dünyanın kuytu bir mağarasında intihar ederek cezasını çekmiştir. Onun yolunda olanlarında sonunun bundan farklı olmayacağını zaman elbette gösterecektir.

Şimdi, Türkiye tarihin bu döneminde hiç olmadığı kadar, haklı gerekçeler ile çok önemli bir fırsat yakalamıştır. Adım, adım bizi sinsice ve kalleşçe Marmara ve Karadeniz’e hapsedecek planları bozmak için milli gücünü tam da zamanında kararlı bir şekilde ortaya koymuştur. Dostlarının alkışlayacağı, düşmanlarının çokça düşüneceği bu kararlı tutumu milletçe sahiplenmemiz elbette ki milli bir görev olacaktır. Günlük siyasi gelişmeler ve tartışmalar asla bu görevimizi sahiplenmemizi, engellememelidir. Tıpkı 26 Ağustoslarda, 30 Ağustoslarda olduğu gibi.

Yarınlar için, gün, bu gündür, senin için varız “ey mavi vatan.”

Unutmayalım, karton kılıçlar ile “yel değirmenlerine” saldıran, Donkişotlar tarih yapamaz!