Ne zaman ki geçmişe dair bir bir yıldız kayar kentimin buğulu semalarından, apansız bir hüzün kaplar tüm benliğimi…

Çocukluğumun şip-şak fotoğrafçılarını anımsarım her nedense? Bir zamanlar ulaşabildiğimizde dünyaların bizim olduğu, geçmiş ile geleceği buluşturan çok değerli bir tanık, salt bize ait olan gizil hazinemiz siyah-beyaz şip-şak fotoğraflar...

Türünün en sonuncusuyla Gazipaşa yokuşunun başında sığındığı dar bir aralıkta karşılaşmıştım yıllar öncesi… başını siyah bir çuvalın içinden çıkartan adam körpe yüreğimi pır-pır ettirse de! İşini ciddiye almış insanlara özgü gülümseyen bir çift göz, tüm tedirginliğimin sönümlenmesine yetip de artıyordu bile…

Sanatçı edasıyla üçayaklı makinasının ardına geçen şip-şakcı amca, başını siyah örtünün içine sokup, merceğin kapağını bir sihirbaz kıvraklığıyla açıp kapatır ardından negatif hemen oracıkta banyo edilip suretiniz elinize tutuşturulurdu… Biraz soluk, biraz flu ama harlanmış mangal misali yüreğimizi ısıtan fotoğraflar!

Ruhunu ve içtenliğini yitirmiş olsa da, aslında günümüz yaşanmışlıklarında da her bir şey şip-şak! .. En büyük ihanetler, yıldızı dökük yalanlar, yürek yakan acılar şaşırtıcı bir duyarsızlıkla ele alınıp manşete çekiliyor. Gelip geçici, sadece anlık olanla beslenen sözüm ona Kitle İletişim Araçları inanılmaz bir iştah ile, insana ait olanın… yaşamın, aşkın, düşüncenin, anıların üzerine abanıp!

Binlerce düşü, binlerce sevinci ve sevdayı hemen oracıkta öğütüp yok ediyor… şeytan sunağına adanmış gibi tüm etik değerler ve nice geçmiş zaman mit’ i birer ikişer hayasızca tüketiliyor.

Onurlu mücadeleleri ile tanıdığımız bir zamanların efsanesi 68 kuşağının Amerika’daki  gençlik önderlerinden Jerry Rubin,  “kızıl Danny”  makas değiştirip işadamlığına terfiyen intikal edince!; Vaktiyle geçmişin gerillasıydım. Şimdi geleceğin gerillasıyım diye  kendince günah çıkartmaya çalışırken, aslında dünyanın dört bir yanında kendisi gibi yönetici seçkinler arasında safını tutmuş  benzerlerinin duygusunu ve düşüncesini de dile getiriyordu…

İktidar ve sistemle uzlaşmanın siyasal kamp değiştirme dışında daha derin nedenlerinin olup olmadığı, hiç kuşkusuz araştırılması gereken önemli bir sorudur elbet. Ama yine de ben aşağıdaki anekdotun bu irdelemeye katkı yapacağına inanıyorum. Jerry Rubin burada;

”60’lı yıllarda düzene karşı çıkanlar, bugün bu ülkeyi yöneten insanlar haline gelmişlerdir. Ülkenin ‘Yeni Çoğunluğu’ olmuşsak, neden protesto edelim?!..(meğer sömürü bitmişte Rubin ve benzerlerinden başka kimselerin haberi olmamış) İyi bir şey değil devlete karşı mücadele. Bundan böyle benim devlet olmam lazım. Dünün militanları, bugünkü toplumun motoru olduklarını anladılar…”  demektedir.

Sanırım dönerken Başını bir yerlere çarpan kızıl denny! Çoğunluk sözcüğüyle; oransal olmaktan öte, ekonomik-politik güç birikimine ait bir olguyu ifade ediyordur ki o da gençlik yıllarında başladığı yerle uzaktan yakından ilintili olmayandır… Türkiye’de de kimi eski asiler! Bugün küçümsenmeyecek ölçekte siyasal ve parasal sermayeye sahipler.

Güç odakları haline geldiklerinden dolayı medyadan siyasete, farklı söylemlerin ve stratejilerin oluşturulmasında etkin rol alıp, sürekli kazan-kazan oynayıp oynatıyorlar!

Entelektüellerin ve teknokratların iktidar ve sermaye ile olan ilişkileri, toplumbilimcileri fazlasıyla uğraştıran bir sorunsalı işaret etse de… Yeni dünya düzeninin yaldızları dökük “yıldızlarının!”  unuttukları ya da unutturmak istedikleri bir önemli olgu;

İnsan onuruna yaraşır bir yaşam talebiyle, Eşitlik, Özgürlük ve Adalet yürüyüşünü halen onurlarıyla sürdüren zapatist’lerle çağdaş olmalarıdır.

Salt dünya değil, insanlarda parmak ısırtan bir hızla dönüyor efendim…