Günümüzde dünyanın tüm problemleri eğitimle çözülebilir. Son yıllarda gelişmiş ülkeler bütçelerinden her geçen yıl artan miktarlarla eğitime yatırım yapmaktadırlar. Bizde ise miktarlar artar gibi olsa da asıl geliştirilmesi gereken noktalardan uzak işlemler üzerinde durulmaktadır.

Dünyanın en iyi binalarını bile yapsak, eğitimde yol almamızın birinci basamağı öğrenciye rol model olacak öğretmenlerdir. Biz iyi öğretmenler yetiştirmek için denenmiş modellerde dahil kendimize uygun bir yöntem oluşturmalıyız. Yıllarca bu yöntemle yetiştireceğimiz öğretmenlerle eğitime yön verebiliriz.

Türkiye’de öğretmenleri eğitim fakültelerinde yetiştirmekteyiz. Bir zamanlar yüksek puanlarla girilen eğitim fakülteleri son yıllarda oldukca puanları düşmüştür. Hatta ÖSYM belli bir sınır koymak zorunda kalmıştır. Her meslek grubunda olduğu gibi öğretmenlikte de ihtiyaçtan fazla üniversitelere öğrenci alınması, hali hazırda dört yüz bin öğretmenlik hakkı olup atanmayı bekleyen gençleri düşününce üniversite giriş puanlarının dipte olması normal görülmektedir.

Öğretmenlerine iyi yatırım yapan devletler eğitimde büyük yol almışlardır. Finlandiya’da üniversiteden mezun olan öğretmenler sınıf öğretmenliği yaparken, yüksek lisans proğramına göre branşlaşmaktadır. ABD’de ise üniversiteleri bitiren öğretmen bir yıllığına Afrika ülkelerine gönderilip tecrübe kazanması sağlanıyor. Bizde ise 4. Sınıf eğitim fakültesi öğrencilerimiz okullarımızda sorumlulukları olmadan staj yapmaktadır.

Ülkemizde ilk olarak 16 Mart 1848'de "Darülmuallimin" adında öğretmen okulu açılmıştır. TBMM'nin açılışından bir ay sonra, Milli Eğitim Bakanlığı kurulmuştur. Daha sonra 1940 yılında Türkiye’de nitelikli öğretmen yetiştirme alanında devrim niteliği taşıyan Köy Enstitüleri kurulmuştur. 1973 yılında çıkarılan Milli Eğitim Temel Kanunu gereği, öğretmenlerin yükseköğretimde yetiştirilmeleri adına lise dengi ilk öğretmen okulları 1974 yılında kapatılıp iki yıllık eğitim enstitülerine dönüştürülmüştür. 1982 yılında yürürlüğe giren 41 Sayılı Kanun Hükmündeki Kararname ile iki yıllık eğitim enstitüleri eğitim yüksek okuluna dönüştürülerek eğitim fakültelerine bağlanmıştır. 1989 yılından itibaren eğitim yüksek okullarının süresi dört yıla çıkarılmış ve eğitim fakültelerine dönüştürülmüştür.

Öğretmenlik mesleğininde toplumdaki değerini artırmalıyız. Özellikle de toplumumuzdaki yöneticilerin “15 saat derse giriyorlar, 3 ay tatil yapıyorlar” gibi amacını aşmış cümlelerden vazgeçip, “bana 1 harf öğretenin 40 yıl kölesi olurum (Hz. Ali ), yeni nesil sizin eseriniz olacaktır (Atatürk )” gibi kavramların gereğini ortaya koymaları gerekmektedir. Hem kalitesi  hem de değer verilen öğretmenler biz hedeflerimize ulaştırabilir.

Öğrencilerimizin sorgulayan, soran bir anlayışta olmasını sağlayacak değerleri karşılarına çıkarmalıyız. Her çocuğumuz iyi ve kaliteli eğitim hakkına sahip olmalıdır. Bu da eğitime uygun binaların yanında kaliteli öğretmenlerle mümkün olacaktır. O zaman biz toplumsal barışı sağlayabiliriz. Öğrenciler arasında rekabet olmalıdır. Öğrencinin neyi bilmediklerini sınavla ölçmek değil, öğrencilerin neyi yapabildiğinin tabi tutulduğu bir sınav sistemini geliştirmeliyiz.

Öğretmenlerimizi artık yüksek lisans mezunu olarak hayata geçirmeli, uluslararası alanda yetiştirmeliyiz. Sadece akademik olarak değil uygulamalı olarak okullarda yardımcı öğretmen mantığıyla tecrübe kazanmış durumda mezun olmalı, bilimsel olarak hazırlanan aşamaları aştıkca meslekte zirveye doğru çıkarılmalıdır. Eğitimin kalitesini artıracak, milli şuura sahip onun bunun adamı olmayacak değerleri bulup öğretmen yapan bir sisteme acil geçmeliyiz.