SONNOKTA RÖPORTAJ: Trabzon İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nün organizasyonu ile Trabzon’a gelen Münazara ve Hitabet Derneği Kurucuları, Yavuz Yiğit ve Tahsin Bilge Avcı ile münazara nedir, ne değildir, öğrencilere ne yönde katkıları var, eğitim ve aile yapıları, sosyal medya ve bilgisayar oyunlarının gençlerdeki etkileri üzerine ezber bozan bir söyleşi gerçekleştirdik. Söyleşiye geçmeden önce şunu belirtmek isterim ki, bu işin sonunda bugüne kadar sosyal medya ve bilgisayar oyunlarına karşı olumsuz bakışınızı bir kenara bırakacaksınız. Sizleri Yavuz Yiğit ve Tahsin Bilge Avcı ile baş başa bırakıyorum.


Yiğit ve Avcı, Yazı İşleri Müdürümüz Ali Yahya Öztürk’e konuştu

FİKİRLERİ ÇARPIŞTIRMALIYIZ
Tahsin Bilge Avcı: Münazara, şu anda spor karşılaşmalarından sonra dünyanın en büyük entelektüel öğrenci etkinliği olarak dikkat çekmektedir. Temeldeki amaç dünyadaki bütün durumların tartışılabilir olduğunu düşünüyoruz. Bütün konuların da tartışılmaya muhtaç olduğuna inanıyoruz. Çünkü bir fikir ancak karşısındaki fikirlerle beslenerek yaşayabilir. Ve fikirlerin çatışmasından da korkmamak gerekiyor. Ülkede de en çok korktuğumuz konuların başında ‘aman fikirler çarpışmasın’ fikri var. Ancak biz fikirleri çarpıştırmadıkça yeni fikirler üretemez hale geliyoruz.

MÜNAZARA BİRÇOK KAABİLİYETİ BİR ANDA KAZANDIRIR
Bu noktada da bizler münazaranın çok değerli bir şey olduğunu düşünüyoruz. Çünkü münazara kendi diyalektiğinde fikirlerin çarpışması ve o çarpışmanın etkisiyle yeni fikirlerin ortaya çıkmasını sağlar. Dünyanın oluşumu da böyledir. Biz de fikirleri çarpıştırarak yeni fikirlerin ortaya çıkmasını istiyoruz. Bu yüzden de münazara yapıyoruz. Münazaranın diğer etkinliklerden en büyük farkı size bir sürü kabiliyeti bir anda vermesidir. Tiyatro yaparsınız, topluluk önünde bir şey sahnelemeyi, beden dili ve diksiyonu öğrenebilirsiniz ama bilgi birikimi olarak eksik kalabilirsiniz. Liderlik için gerekli vasıflar nelerdir diye düşündüğümüzde hitabetiniz iyi olmalı, bilgi birikiminiz iyi olmalı, iyi bir takım oyuncusu olmalısınız, olay ve durumlara hızlı adapte olmalı ve aynı zamanda analitik düşünmelisiniz. Bütün bu vasıfları münazara size sağlıyor. Yüzlerce kez topluluk önünde konuşuyorsunuz. Bunu normal hayatımızda yaşayamıyoruz.

ÇOCUKLAR 15 BİN SAAT OTURUYOR
Hesapladık, ilkokuldan lise sonuna kadar çocuklar 15 bin saat oturuyorlar. Bu kadar oturduklarında da bir anda çocuklar çıktıklarında değil lider olmak bazen öğretmen bile olamıyorlar. Bizim de yapmak istediğimiz o lider ruhlu çocukları ortaya çıkarmak ve hatta biraz sivrileştirmek. Bir de tüm bu özelliklerin üstüne münazara sizlere empati yapma özelliği kazandırıyor. Hayatınız boyunca düşünmediğiniz bir yere düşüyorsunuz, rekabet motivasyonunuz olduğundan orayı çok iyi düşünmek zorundasınız. Bizce burası da çok büyük katkı çünkü malum toplumdaki kutuplaşmanın en önemli sebebi diğeri gibi düşünememek.

ŞİMDİKİ ÇOCUKLAR ÇOK FAZLASINI BİLİYOR
Ben gençliğin boş olduğunu düşünmüyorum. İnanılmaz birikimliler. Hepimizden daha fazla birikimleri var. Bizim o yaşlarda bildiğimizden çok daha fazlasını biliyorlar. Bir saatte You- Tube’de videodan videoya, bilgiden bilgiye geçiyorlar. Biz her gün sokakta futbol oynar dururduk. Şimdi ise çocuklar her gün yeni bir video izliyorlar. Bütün bilgilere bir anda hakim oluyorlar. Bizim zamanımızda evde Meydan Laroussee serisi varsa çok şanslıydınız. Şimdi çocukların önünde koca bir evren var. Emin olun bizden daha fazlasını biliyorlar.

SADECE EYLEMDE SIKINTI VAR
Aradaki temel fark, onlar çok biliyorlar ama bunu eyleme geçirme sıkıntıları var. Biz az biliyorduk ancak çok güzel eyleme geçirirdik. Aslında jenerasyonlar arasındaki temel fark bu. Ama siz çocuğa, “Sen bilmiyorsun, sen ne anlarsın, sen ufacık çocuksun” dediğinizde o çocuk bu zihin altına yerleştirdiğinde bu bilinçaltındaki “Bilmiyorum ben” algısı özgüvensizliğe dönüşüyor. Ondan sonrada çocuğunuza kızmaya başlıyorsunuz. Anne baba olarak siz yaptınız bunu... Sen yetiştirdin, sen büyüttün. Çocukları eylemsizlikte eyleme geçirmeliyiz.

SEN SUS BABAN KONUŞSUN DERKEN…
Ailelerde de sıkıntı var ancak diğer taraftan eğitimin temel yapılanmasında da sıkıntı var. Hem aile hem de eğitim çocukları pasifizasyona itiyor. Sen dur, öğretmen konuşsun, sen sus baban konuşsun, yemekte konuşulmaz, misafirin yanında konuşulmaz, orda konuşulmaz, burada konuşulmaz. Sonra aileler, “Benim çocuğum niye sürekli nargile kafeye gidiyor” diye dert yanmaya başlıyorlar. Evde konuşamıyor, okulda konuşamıyor ne yapsın. Seninle konuşamadığı için bilgisayar oyunu oynayacak, ‘bilgisayarın başından kalkmıyorsun’ diye dert yanıyorsun.

ÇOCUKLAR BİZİ EĞİTMEYİN DİYE BAĞIRIYOR
Robotik kulüplerini yapsın çocuklar, münazara kulübü, hukuk, siyasal bilgiler kulüpleri kurulsun, golf, okçuluk kulüpleri olsun okullarda. Zaten çocuklar kendileri bu kulüpleri kendi talepleri ile oraya yoğunlaşıyorlar. Çocukları nasıl eğitilirize değil nasıl eğitilmeyize ihtiyaçları var. Çocuklar artık, “Yeter artık eğitmeyin bizi” diye bağırıyorlar. O yüzden de biz onları o sıralara ne kadar oturtmazsak yani tabiri caizse ne kadar eğitmezsek çocuklar için o kadar iyi. Öğretmenlerimizin ateşleyici pozisyonunda olup roketin motorlarını ateşleyip, sıkıntı olan durumlarda ufak müdahalelerle rotaya sokup geri kalan her şeyi çocuğa özgürlük olarak vermek gerekiyor. Babanın bisiklet süren çocuğuna hissettirmeden arkasında dolaşır ya onun gibi düşünün. Biz ama o çocuğu sürekli tutuyoruz. Bu yüzden de ya çocuk düşüyor ya da sizsiz beceremez hale geliyor.

BİZİM YÜZÜMÜZDEN BÖYLELER
Evde yanına geldiğinde konuşuyor musun ki nargile kafeye gitmesin. Orada arkadaşları onu dinliyor. Böyle olunca çocuğu aileyle olan mesafesi uzuyor. Ama bu durumu yaratan çocuğun kendisi değil. Çocukların her biri hamur, sen ne yaparsan o oluyorlar. Dolayısıyla suçu çocukta görmek ailenin ve temel eğitim sisteminin üzerinden atmaya çalıştığı bir yük. “Yeni jenerasyon şöyle, böyle” dediğiniz zaman yükten sıyrıldığınızı düşünüyorsunuz ama bu çocukları biz yetiştirdik. Bizim yüzümüzden öyleler.

ÖĞRETMENLER ARİSTO DEĞİLLER
En önemli nokta şu; çocukları eyleme sürükleyecek faaliyetlerin içerisine girmek gerekiyor. Okullarda yapılacak her türlü eylemlerde, “Bu eylemlerin sonunda çocuk bir şey yapabilir olacak mı?” sorusuna cevap aramalıyız. Edebiyat dersinde de Felsefe dersinde de ilk düşünülmesi gereken şey bu. Edebiyat dersinde 2. Yenileri ezberden anlatacağına verin çocuklara sunum yapsınlar. Öğretmenin elindeki bilgilerin tamamı internette var. Yani öğretmenler artık öğretici vasfında değil. Antik Yunan’da bilgi taşıyan Aristo gibi değil artık öğretmenler.

BİLGİSAYAR OYUNLARI ÖZGÜR BIRAKIYOR
Bir eğiticinin internetten farkı olmalı. O da öğretmenin çocuklara bilgi değil bilginin ateşini veren olması gerektiği. Eğitimin yapılanması öğretici vasfından geçip çocukları güdüleyici hale gelmesi gerekiyor. Bilgisayar oyunlarında da aynı özellik var. Seni güdüler, “Sonunda başkan olacaksın” der, sana kuralları anlatır ve ‘Tamam’ der. Hiçbir bilgisayar oyununda, “Bence o stratejiyi uygulama” denmez çocuğa. Çocuk bu yüzden birincisi kendisini çok özgür hisseder.

BIRAKINIZ ÇOCUKLAR KAZIKLANSIN
İkincisi çocuk hata yaparak öğrenmeye başlar. Anne babalarımız ne diyor normalde? Bakkala giderken bile cebimize fazla para koyulmaz ki kazıklanmayalım. Bırakın kazıklansın çocuklarınız. Lütfen kazıklansın. Çocuklarınız kazıklanmadığı zaman 25-30 yaşlarına geldiklerinde onları başka adamlar yumurta cumhuriyetleri, tavuk çiftlikleriyle kazıklıyorlar. Yani bu nesil o nesil. Okullarda kulüp dediğimiz bir faaliyet maalesef yok. Öyle olunca çocukları özelleştiremiyoruz biz.

OYUNLAR PEK ÇOK ŞEYİ ÖĞRETİYOR
YAVUZ YİĞİT: Bu çocuklar neden bilgisayar oyunu oynuyor sorusunun cevabı gerçek hayatın çok sıkıcı olması. Neden Instagram’dalar, neden oyun oynuyorlar? Çünkü gerçek hayatta çocuğun iradesini kullanabileceği bir alan yok da ondan. Bir çocuktan ne bekliyorsunuz? Ders çalışsın, ödev yapsın. Çocuk çalışıyor ama sıkılıyor. Geri kalan zamanda ne yapacak? Günde 2 saat ders çalışsın bir çocuk geri kalan 6 saatte ne yapacak? Oyunlar, pek çok şeyi öğretir aslında. Takım çalışmasını öğretir çünkü Arjantin’den bir çocukla bir klan kurup savaşabilirsiniz. Normal hayatta bunu yapamıyor çocuk.

PİYASA FIRLAMA ÇOCUK İSTİYOR
Takım kurma yeteneklerini nerede geliştirecekler? Anne babaların gençlere karşı çok büyük bir sıkıntısı onlardan talep ettikleri şeylerle piyasanın, toplumun ve iş dünyasının talep ettikleriyle aynı şeyler değil. Piyasa girişken çocuk istiyor, fırlama, cevval çocuk, takım çalışması yapabilen, iletişimi güçlü çocuklar istiyor. Anne baba diyor ki ders çalış üniversitede açılırsın. Düzelmiyor işte. Bugün iyi üniversiteler dediğiniz üniversitelerin tamamını iyi üniversite yapan aslında oradaki sosyal imkânlar, kulüpler aslında. Aynı kulüpleri Trabzon’da kurun aynı başarıyı yakalarsınız.

OYUN OYNAMIYORSANIZ EĞİTTİM DEMEYİN
Sosyal medya bir dünya, buna alışmamız lazım artık 21. Yüzyıldayız. 1970’lerde televizyonı reddetmekle bugün sosyal medyayı reddetmek aynı şey. Matbaayı reddeden, 1920’lerde otomobili reddeden adamlarla sosyal medyaya karşı çıkmak aynı şey. Yönetmeyi bilmek lazım, içinde nasıl davranmamız gerektiğini bilmemiz lazım. Fazla su içerseniz de zehirleniyorsunuz. Kısaca çocuğu ile bilgisayar oyunu oynamayan, bilgisayar oyunlarından haberdar olmayan anne baba çocuğumu eğittim falan demesin. Bilmeniz gerekir.

Editör: Haber Merkezi