Analar vardır, elleri öpülür. Analar vardır, heykelleri dikilir. Analar vardır, baş tacı edilir. Analar vardır cennet ayakları altındadır. Ama öyle analar vardır ki; bu unvanların hiçbirisi onu anlatmaya yetmez. Hiçbir sözlük onu anlatmak için yeterli kelime üretememiştir. Bugün işte böyle bir anadan, böyle bir eğitimciden bahsedeceğim. Okuması – yazması olmayan eğitimci… Okuması – yazması olmayandan eğitimci olur mu demeyin. Oluyor işte. Bal gibi oluyor.

Bu yüce insanı yüksek bir dağ köyünde buldum. İki göz yayla evinde altı tane ineği ile yaşayan ama… Bir ekonomist, bir eğitim sevdalısı. Doğa koşullarına meydan okuyan bir yiğit kadın… İki kızı, bir oğlu varmış. Kocasını üç yıl önce kaybetmiş. Hiçbir sosyal dayanağı yokmuş. Sosyal yardımlaşma kurumundan bir kez yardım istemiş. Üniversitede okuyan kızı için bir miktar yol parası yardımı yapmışlar. Hepsi o kadar. Sonra arayan soran olmamış. Bu yıl oğlu da üniversiteyi kazanmış. Büyük bir puanla doktor okulu imiş. Anne oğluna çok yalvarmış: “oğlum hayvan doktoru ol. Bizim sarı kız ikide bir hastalanıyor. Oğlu kabul etmemiş. İnsan doktoru olacağım” demiş.

Sohbet sırasında kendisine sordum: “Bunca masrafları nasıl karşılayacaksınız?” Hafta sonları ev dışında çalışıyorum. Gündeliğe gidiyorum” dedi.

Eğitimden, öğretimden bahsederken gözleri parlıyor. Devlet sınavlarında üstün puan alan kızları için üç ayda bir ikiyüzellişer lira yardım yapıyormuş. Bu bir teselli imiş. Çok ümitli değilim ama devlete (kaymakama) bir kez daha müracaat edeceğim dedi. Belki birkaç kuruş yardım ederler. Okulların sene başı masrafları için…

“Enflasyon meflasyon diyorlar. Aldıklarımızda enflasyon var da, sattıklarımızda yok”dedi. Nedenini sordum. Ben üç yıldır sütün kilosunu bir liraya satıyorum. Hayvanlarım için aldığım kepek her hafta yukarı gidiyor.” Şu IMF yok mu şu IMF dedi. Merak ettim IMF nerede. Köyün girişindeki mini marketi gösterdi: “ o market IMF gibi. Kanımızı, canımızı emiyor dedi” dedi. Dünya bankası olarak da köyün zengin bir iş adamını gösterdi. Bir verip iki alan bir tefeci imiş…

Sohbet boyunca ses kayıt cihazım açıktı. O bu işin farkına varmamıştı. Arada sinkaflı sözcükler  de kullanıyordu. Kahkahalar köyün başından duyuluyordu. Tatlı mı tatlı, neşeli mi neşeli. Tam bir Osmanlı hanımı. Eli sopalı bir hanım.: “böyle olmak zorundayım. Çünkü; hem anneyim, hem de babayım” dedi. Konuşmaların tamamını kayda aldım. Sinkafları çıkarıp yayınlamak istedim. Olmadı. Emin olunuz bu eli öpülesi ninenin sinkaflarında bile bir güzellik vardı. Mümkün olsa da, yayla dönüşü bu tatlı nineyi televizyon kanallarında konuştursam. Emin olunuz reyting rekorları kırar.

Ellerinden öpüyorum sevgili nine, ellerinden öpüyorum heykeli dikilesice yüce ana…