Genelde “sürekli fiyat artışını” ifade eden enflasyon, herhangi mal veya hizmetin fiyatının durmadan yükselmesi olarak tanımlanabilir. Sürekli para basılarak, ekonomideki “arz-talep dengesizliğinin giderilmeye çalışılmasıyla üretim ve dış ticaret açığının kapatılamaması, enflasyonu körüklüyor. Para değerini yitiriyor, satın alma gücü eriyor, halkın geliri-kazancı düşüyor, enflasyon düzeyinde artmayan çalışanın ve emeklinin maaşı yetersiz kalıyor. Fahiş fiyat artışları milletin belini kırıyor. Siyaset erbabı çıkıyor, “Biz halkımızı, çalışanımızı, emeklimizi enflasyona ezdirmeyeceğiz.” diyor. “Oldu”, halk enflasyona ezdirilmiyor. TÜİK yüzde 65, ENAG yüzde 126; beğen beğen al ve ezilme!

Demekle olsa, ulusal gelirden alınan pay kişi başına 25.000 (yirmi beş bin) dolar, “dışsatım 500 milyar dolar, gayrisafi milli hasıla iki trilyon dolar” olacaktı. İşsizlik sıfırlanacak, üniversite gençliği daha mezun olmadan işini garantileyecek, halk refah içerisinde yüzecekti. Fabrikalar harıl harıl çalışacak, tüketen değil üreten bir toplum, dünyanın en iyi, en zengin on ekonomisinin içine girecekti. Dendi ama olmuyor. Bunlar 100. yılın hayalleriydi.

100. yıl kutlamalarında “ürettiğimiz Altay tankları, İHA’lar, SİHA’lar, AKINCI UÇAKLARI, ATAK HELİKOPTERLERİ, TOGG ve daha niceleri” hipodromda boy gösterecek, göğsümüzü kabartacak, gurur kaynağımız olacaklardı. Sanayileşen bir Türkiye’nin yeni yüzüyle “görücüye” çıkacaktık. Türkiye’nin yüzyılda geldiği yeri görecektik. Dostlar sevinecek, düşmanlar derin derin düşünecekti. Oysa geldiğimiz yer: Beş bin liralık bir ikramiyeyi-söylenmesine rağmen-peyderpey çalışmayan(!) emeklisine ödeyemiyor. Çalışan emekliye ödenmiyor. Peki, emekli neden çalışır? Bu sorunun yanıtını da anlı-şanlı siyasilerimiz versin.

Ne gördük? / Devlet, Cumhuriyet kutlamalarına girmedi. Ne gördük? / Vereceği 5000 TL’lik ikramiyeyi-harçlığı dahi yüzüncü yılda veremedi ve emeklisini çalışmak zorunda bırakıyor. Üretemediği için para dileniyor, onu da bulamıyor.

Hani “Halkı ve çalışanı enflasyona ezdirmeyeceğiz.” diyorlardı. Hani, “faiz düştükçe enflasyon” düşecekti. Hani faiz sebep enflasyon neticeydi. Ne oldu, ne değişti de enflasyona paralel faiz tavan yapıyor, borsa düşüyor, altın, döviz uçuyor. Para bulunamayınca satmak için yeni kaynaklar aranıyor. Para basmak enflasyonu körüklemenin dışında bir işe yaramıyor, günü bile kurtarmıyor.

Dişten, tırnaktan artırılarak yapılan fabrikalar, teknolojisi yenilenmeden tek tek satıldı. Yerine yenileri yapılmadı. Tüm Sümerbank ve fabrikaları, yirmi beş şeker fabrikasından on biri, SEKA’ya bağlı on bir fabrika ve işletme, bankalar, şirketler, madenler, tüm kazanımlar tek tek elden çıkarıldı. Yollar, köprüler, tüneller, havaalanları, limanlar, şehir hastaneleri yap-işlet-devret yöntemiyle hazinenin kara deliği oldu, Türk ekonomisinin sırtına bir kambur olarak yüklendi; uzun yıllar hazine müteahhitlere haraca bağlandı.

Zengin olacaktık, kalkınacaktık, gelişecek ve biz, parmak ucu gösterilecektik; Türkiye örnek alınacaktı. Üniversiteleri, laboratuvarları, AR-GE’leri dünyanın takdirini kazanacak, bilim insanları, araştırmacılar, yabancı öğrenciler Türkiye’nin kapısını aşındıracaktı.

Almanya’nın on beş, Japonya’nın yirmi beş, Çin’in altmış yılda yaptığını biz 100 yılda yapamadık, gelişemedik, kalkınamadık, zengin ve müreffeh bir ülke olamadık. Rejimleri ve anlayışlarıyla ortak yanları “bilim, teknoloji ve sanayi” olan bu ülkeler, dünyanın ekonomi devleridir. Türkiye, Arap ve Körfez ülkelerinde 100. yılda para dilenir duruma getirildi.

Yirmi iki yıldır bilime, teknolojiye, sanayiye ve fabrikaya itibar edilmedi. Yatırım salt betona yapıldı. Beton Nasrettin’in kazanı gibi doğurmadı. Beton üretmedi. Devlet olarak, millet olarak betona çakıldık. Sattığımız fabrikaların yerine yenilerini kurmadık; SEKA’nın fabrikaları, arsaları ev oldu. İstidam alanları açılmadı. İşsizlik çoğaldı, enflasyon patladı, dış ticaret açığı bir türlü kapatılamadı. Halk yoksullaştı. Yandaşlar köşe oldu.

Batma noktasına gelen Osmanlı’da paşalar, vezirler, sadrazamlar, padişahlar devletten zengindi. Devlet maaş ödeyemez duruma gelmesine karşın etkin ve yetkin kişiler para içinde yüzüyorlardı. Türkiye hazinesi tamtakırken iş adamları, kimi devlet adamları ve yandaşlar devletten daha zengin nasıl olabiliyorlar?

Ve diyorlar ki, “halkımızı ve çalışanları enflasyona ezdirmeyeceğiz.” Zam yapmadınız. 3.500, 5.500 ve 7.500 TL ile bu insanlar bir ay, bu pahalılık karşısında nasıl yaşayabilecekler. Adalet bunun neresinde? O enflasyon ki, adaleti de çürüttü, ahlakı da; insanların pisikolojisini de, milleti de çürüttü. Bütün kesip biçmelere, çıkarmalara rağmen enflasyon yüzde 61… Oysa gerçeği sokakta olandır, markette, pazarda olandır; akaryakıtta, doğal gazda, elektirikte, yağda olandır. ENAG yüzde 126… Cep yanıyor, yürek yanıyor, hayat yanıyor, haberiniz yok gibi davranıyorsunuz. Bu kadar duyarsız olamazsınız.

Siz “ezdirmeyeceğiz” deseniz dahi, bunun kocaman bir yalan olduğunu bizden çok siz daha iyi biliyorsunuz. Halk eziliyor, eziliyor. Ayıptır yahu! İnsan olan biraz utanır!