İhanet, kendince en emin yerlere memesini dayadığı gün felaketin şeytanı, niyetini örüyordu. İslâmın sözümona damarlarına kadar yanaşmış kadim riyakarların zamane çocuklarıydı bunlar. Allah'ın Habibi'nin yakınlarına kadar çöreklenmiş sahte sahabileri bile gölgede bırakan bir zındıklık içinden ses veren bu haşaşiler, yılanların dilini şakirtlerine "hizmet" diye yüklemişlerdi.

Beş kıtata suret gösteren ecnebi peyki bademler, yıllar içinde acayip âdemler oldular. "Nihilizmi" boyayıp din diye piyasaya sürdüler. En kelliden en felliye kadar bir sürü kıratsız ve suratsız, katır sidiğinden mürekkeple ilim yaptılar. Bu sanal tipler, üniversitelerde hoca, kataloglardan ablalara koca oldular.

"Akletmez misiniz?" diye yüzlerce kez ikazı kıyam yaptıran Kuran-ı Kerim'den kaçıp simyacılığa bulanmış bir gizemciliğe kapak atan bu adamlar, her yere sızdılar. Sadece kurumlara değil Rahman'ın kitabından kaçıp şeytanın gönlüne de sızdılar. Şeytandan aldıkları ilhamla da hadisle müjdelenmiş bir milletin harim-i ismetine tasallut ettiler.

Mülkiye,harbiye, maarifiye demeden bütün silsilenin damarlarına mültefit oldular. Yumuşak huyun ardına sakladılar pek çiftelerini. Beybabalarının Evangelist dininin "diakozları" olmaktan haz aldılar. Bu hazdan gaz alarak 15 Temmuz'da yarasalar gibi saldırdılar.

Türk milletinin asker millet olduğunu Denemeler'nde ifade eden Montaigne'yi okumamışlar anlaşılan. "Yağmurda şemsiyesiz gezse de ıslanmadığına" inandıkları bir zındığın kitaplarından başka bir şey okumadıkları zaten malumumuzdu.

Cesareti, feraseti, ciddiliği ülkü edinmiş bir milletin Yavuzluğu o gece tam da lazım olduğu anda zuhur etti. "Sokaklara" emriyle her ferdi Battal oldu. Şerin bir planı varsa Hakk'ın da bir planı olacaktı. Nitekim sızanlar, kızanlar tarafından derdest edildi.

"Kuzu kuzu" yakalandılar. Demiri ilk işleyen millet tam da en safından demir bir bilek olan Halisdemir'le yılanın başına çaktı. Ve umudun ilk fişeğini yaktı.

"Kozmik hırsızlar" bir bir avlandı. Halen de gaybubete gömülenler yakayı ele vermeye devam ediyor.

Ve sonrası...

Manzara-yı umumiyeyi eski husumetlerden sıyrılarak iyi okuyanlar, aynı safta saf tuttu.

Cumhurun Server'i ile Devlet'in emireri "Beka Dağı'nda" buluştu. Birleşmiş Milletler Teşkilatı'ndan daha kuvvetli bir buluşmaydı bu.

Sonra Yenikapı'da milyonlar and içti. O gece orada iman suret buldu. Mücerret, muşahhas oldu.

Okyanusların şarkına da garbına da, "yenilmez bir milletin" selfi'si gönderildi.

Kudurmuş köpekler gibiydi "gönül" kelimesini gönlüne koyamamış Batı.

Türk'ün destanları meşhurdur. Yeryüzündeki bütün milletlerden daha çok destanı olması, tabii ki tesadüfle açıklanamaz. Son destanlar Çanakkale'de, Kurtuluş Savaşı'nda, Kıbrıs Barış Harekatı'nda ve de en son 15 Temmuz'da yazıldı.

Milletin iradesi yine bizzatihi millet tarafından himaye edildi. Yüzlerce şehit, binlerce gazi "Dik Durmak" adlı yeni bir destana imza attı.

Destan yapmaktan destanlarını yazmaya fırsat bulamamış bir milletin 15 Temmuz Destanı'nı yazmayı denememiz de bundandır.

Denedik, denememiz özümüzdür.