Murat CİHAN 1960’ların başlarıydı. İhtilal henüz olmamıştı. Ortalık toz dumandı. Ankara hukuk’ta okuyordum. İç cebeci de Samsun yurdunda kalıyordum. O yıllarda hukuk fakültesi parmakla gösteriliyordu. Öğrencilerin, özellikle hukuk fakültesi öğrencilerinin ayrıcalığı vardı. Sokaklar bizimdi!

Polis – jandarma bize pek karışmıyorlardı. Her gün gösteriler yapılıyordu. O gösterilerde o gösterilerde çok önde değilsem de arkalara da düşmezdim. Öğrenci seli sokaklarda akıp gidiyordu. Mantık denen süzgeçten mahmum bir sel düşünün, öyle işte… Birileri karnımızı doyuruyordu. Ama kimlerdi?.. Bunu asla öğrenemedim. Amacımıza ulaştık. İhtilal oldu. Ama keşke olmasaydı. Bütün para muslukları birden bire kesildi. Bağırmaktan kuruyan gırtlaklarımız bu kes açlıktan kurumaya başladı. Bu iş böyle olmayacaktı. Önlem almalıydım. Öncü gazetesinde köşe yazarı arandığını okudum. Gençler arasında sınavla birkaç genç alınacakmış. Sınav tarihinde ümitsiz bir şekilde bende yarışmaya katıldım.

Üç kişilik jüri önünde serbest konulu birer kompozisyon yazacaktık. Lise yıllarında okulun duvar gazetesinden biraz deneyimim vardı. Kompozisyon notlarımda çok yüksekti. Bu cesaretimi artırmıştı. Bir hafta sonra gözlerime inanamadım. Adım gazetede yayınlanmıştı. Ulus’ta gazetenin bürosuna gidince dünyalar benim oldu. Haftada üç gün “Cihanın Gözüyle” adlı köşemde yazı yazacaktım. Karşılığında bana – epeyce- bir para vereceklerdi. Aman Allah’ım! Bu ne büyük mutluluktu.

Sokağa çıkınca herkesin bana baktığını, “İşte o adam. Bu gazetedeki köşe yazarıdır” diyerek ben, gösterdiklerini zannederdim. Bu ne büyük bir zevkti.

Artık yoksul ailemden para istemiyordum. Çoğu kez sevgili anneciğime ufak ufak harçlıklar da gönderiyordum. O yıllarda gazetecilikte iyi para ve şan, şöhret vardı. Ne yazık ki bu mutluluklar uzun sürmedi. Bir yıl sonra bizim patron yurtdışına sürüldü.

İhtilal komitesi ikiye ayrılmıştı. Bizimkiler azınlıkta kalmıştı. Dürüstler dışarı, diğerleri içeri… Bizim gazetecilik birkaç ay daha sürdü. Ama artık tadı kalmamıştı. Takip edildiğimizi zanneden arkadaşlarımız vardı. Belki de doğruydu. Bilmiyorum. Yeniden sınava girerek Bursa Eğitim Fakültesini tercih ettim.

Bursa’da da gazeteciliğe devam ettim. O yıl, bu yıl köşemin adını değiştirmedim. “Cihanın Gözüyle” o yılların gazetecilik tadı ağzımda kaldı.

Günümüzde o tadı bir daha yakalayamadık.

O yıllar bir başkaydı.

Gazetecilerin bir saygınlığı vardı. Gazetecilerin dedikleri, yazdıkları hep doğrulardı. Gazetecilerin tanıtım kartlarına tüm kapılar açılırdı.

Günümüzde gazetecilik çok zorlaştı.

Meslek sıradanlaştı. Yolda kalem bulanlar gazeteci zannediliyor.

Hele ısmarlama yazı yazanlar yok mu? Ayıbında ötesinde çok çirkin bir olay?..

Bugün büyük gazeteler bile ayakta zor duruyor. Çünkü gazetecilik karın doyurmuyor, patron doyuruyor.

Hele yandaş, Candaş gazeteci iseniz, yeme de yanında yat!..