ADINI GÜLLERLE YAZDIM GÖNLÜME GÜLDEN GÜZEL, GÜL KOKULU TÜRKİYE’M YÜZÜN GÜLEÇ, GÖNLÜN ÇOŞKUN DAİMA SAÇLARINA GÜL TAKILI TÜRKİYE’M ADINI GÜLLERLE YAZDIM TÜRKİYE’M

Yazıma Türkiye sevdasını en güzel anlatan bir şiirle girmek istedim. Dünyanın en tatlı, en güzel dili Türkçe olmasına karşın, bazı güzellikleri anlatmakta Türkçe bile yetersiz kalıyor. Ülkemiz o denli güzel, o denli verimli. Bir o kadar da sevimli…
Bunu derken aklıma on altı yıl önce yaşadığım bir olay geldi. Devrin tarım bakanıyla bir tartışmamız olmuştu.
Bakan Bey: “Her şeyi sorabilir, her şeyi rahatlıkla konuşabilirsiniz” demişti. O yıllarda hürriyetin sınırları daha mı genişti, bilmiyorum. Açtım ağzımı, yumdum gözümü: Bu güzelim ülkeyi yönetemiyorsunuz. Dünyanın en güzel, en verimli ülkesi: Böyle bir ülkede enflasyon olur mu? 
Dört mevsim, dördü de hasat mevsimi. Harmanın biri kalkmadan diğeri kurulur. Güneyde halk denize girerken, bizler burada kayak yapıyoruz. Fındık harmanları kalkmadan Konya Ovası bereket fışkırır. Antalya’da narenciye toplanmadan Bursa’nın şeftalisi telefon eder: ”Ben buradayım” der. Ege’nin zeytinlikleri, üzüm bağları, Adana’nın pamuk tarlaları, nice çalışanları ve ardından Ağrı’nın kavalından insanı mest eden mutluluk türkülerinin nağmelendiği koyun sürüleri… 
Daha nice güzellikler, bereket fışkıran o güzelim topraklar. Eğer böyle bir ülkede enflasyon varsa, böyle bir ülke borç içinde yüzüyorsa bu siz yöneticilerin başarısızlığıdır. 
Bilmem daha neler? 
Beşikdüzü Öğretmenevi’nde yaşanan bu tartışma uzun süre yöresel medya konusu olmuştu. O kadar ki, eleştirilerimi o anda haklı bulan bakan bey, daha sonra fikrini değiştirmiş olacak ki, tartışmada ölçüyü kaçırdım diye savcı beyi de ziyaret etme gereğini duymuş. Neden sonra iş tatlıya bağlandı.
Çoğu kez, bu güzel ülkemi: hak eden oranda anlatmakta zorluk çekiyoruz. Bu ülke methiyelerin en güzeline, en yücesine layıktır diye düşünüyorum.
Canların canı, güzelliklerin harmanı eşsiz ülkem. Allah emanetini alıncaya dek senin güzelliklerini anlatmaya devam edeceğim. 
Zira dedemin kanı Allahüekber Dağları’nda, sevgili yeğinimin kanı Mardin kırsalına aktı. Al bayrağımın gölgesinde ninemin Yemen türküsünü dinler gibiyim. Gitti de gelmedi, bu nasıl iştir..?