Hayalleri olmalı insanın. Bir yap-boz parçasının tamamlayıcıları gibi. Yaşama daha sıkı tutunmasını sağlayan, zamandan öte bir zamansızlık içinde var olduğunu hissettiren, yaşamın en içinde ama sahnenin en ortasında varlığını benimsediği hayalleri olmalı. Her düştüğünde daha güçlü kalkmasını sağlayan, benliğini “kendisi” yapan umutları olmalı. Umudun adı sağlık olmalı, mutluluk olmalı, yaşam olmalı, gelecek olmalı. Umut oldukça ve hayal ettikçe var olmalı, var olunmalı.

O hayaller ki bizi alışkanlıklarımızdan vaz geçirip yeni kapılardan girmek üzere düştüğümüz yolları açar. Herkesin bir kapısı var içinden girdiği. Kimilerinin cümle kapısı; nefsini terbiye için kibri ve dik başlılığı bir kenara bırakıp bir ritüele başladığı tekke kapısı. Kimilerinin rahmet kapısı; kalbinin içindeki acıya rağmen hâlâ seviyorsan bu sevmeye layık bulduğundandır, dediği. Kimileri için ise ekmek kapısı, kutsal görüp uğruna ömrünü adadığı. Ve tabii ki umut kapısı… Bir gönüldür ki bir anahtar deliğinden dahi süzülüp içeri girer.

Yıllar önce böylesi bir hayal uğruna ayrıldım Şehr-i Trabzon’dan ve girdim umut kapısından. Çocukluğumun, öğrenciliğimin, gençliğimin geçtiği, yıllar geçse de gönlümdeki ve gözümdeki değeri kaybolmayan, benim için yeryüzündeki en anlamlı, en güzel kara parçasından.

Yaşadığınız yeri sizin için anlamlı kılan anılarınızdır, ruhunuzla bütünleştirdiğiniz anlarınızdır. Yıllar geçip geriye baktığınızda aklınızda bir tek o anlar kalıyor zira. Ve işte o güzel anlar, tüm sevdiklerinizin etrafınızdan eksilmediği, hayatın sıkıntılarına gülüp geçtiklerinizdir. En güzel anlarımı yaşadığım yerden ayrılırken arkamda bıraktıklarım geleceğin umudu ile gönlümün en kıymetli yerinde saklandılar. Bir özlem anında, burnuma gelen eski bir kokuda, pencereme düşen her yağmur damlasında yerinden çıkar o güzel anlar.

Ve o anları eşsiz kılan güzel insanlar… Kıymetleri her geç gün daha da artan, özlemleri derin bir yara oluşturan, sözde değil özde özledikleriniz. Hani en yalnız hissettiğinizde derinden ve beklenmedik bir anda gelen bir dost sesi, kendinizi sizin kadar tanımasına izin verdiğiniz, duygularınızın sahibi. Her kapıdan sizinle sorgusuzca giren, ve kapanan kapılardan ardından bakmayan dost bildikleriniz.

İşte böylesi bir dosttan gelen telefonu öylesine güzel bir iç huzurla kapatıyorum. Ahizenin ucundaki ses kilometrelerce mesafelerde olsa da bir kez daha anlıyorum ki beni ben kadar tanıyor ve önemsiyor. Mutluluk doluyor içime... İnsanın kendisini anlatmak zorunda olmaması ne güzel bir hismiş oysaki... Kıymetini bilenleri bir kez daha keşfetmesi ne büyük bir lütufmuş... O eski anlara dönmek, yıllarını geçirdiğin şehri tekrar hatırlamak ne özel hissettiriyormuş. Ve şimdi bu sisli-puslu günde, yine bu şehre yalnızlık böyle derin düşmüşken tutuyorsa elimden bu derin ses özlemlerin en büyüğü gitsin o yere...

Bir hayal uğruna ayrıldığınız o şehirden, yine bir hayal ile geriye dönmeyi beklersiniz. Bu kez daha olgunlaşmış, bu kez biraz daha farklılaşmış olarak. Eksilenlerinizin yerine bir başkalarını koyarak. Kimseyi unutmayarak. Bu kez başka bir umut kapısından, başkalarının elini tutarak girmek istersiniz. Çevrenizdeki herkesin bir rolü var hayatınızda. Rolleri biten bir bir gider. Ama bazıları vardır ki bitsin istemezsiniz; yoldaştır, gönüldaştır, sırdaştır. Anılarınızda yer alanlardır. Özlemlerimizi anlamlandıran tüm güzel yüreklere, içinizi gülümseten unutulmaz anlara ve anlamı değişmeyen eşsiz yerlere selam olsun,