Peyami Safa (1899-1962) Türk Edebiyat Dünyasının önemli imzalarındandır ve gazetecidir ayrıca... Dokuzuncu Hariciye Koğuşu, Matmazel Noraliya'nın Koltuğu ve Yalnızız gibi psikolojik türdeki eserleriyle Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatında ön plana çıkmıştı.

Yaşamının tamamını yazarak geçiren, başka bir gelir kolu olmayan bir yazardı. Bu nedenle de son nefesine değin düşündü, yazdı.

Bugün Peyami Safa'nın 60 yıl önce yazdığı "Devlet Otoritesi" başlıklı köşe yazısını sizlere sunuyorum.  Okuyup yorumu siz yapınız:

"....... Halk Partisi iktidarının dağ başlarından bile kovduğu haydutluk, Demokrat Parti iktidarının dördüncü, beşinci ayında en kalabalık şehirlerin işlek caddelerine kadar bile sokulabiliyor.

Aradaki farkı, ne polisin sayısında, ne tabancasında arayınız.

Emniyet kuvvetlerimizde değişen bir şey yoktur. Jandarma ve polisin miktarı azalmadığı gibi silahlarının barutu da ıslanmamıştır.

Ahlak terbiyesinin yetersizliği, din duygusunun gevşemesi, açlık ve yoksulluk gibi sebepler de bu salgını izah edemez.

14 Mayıs'tan (1950) önce suç ve dereceleri bu korkunç nispetten çok uzaktı.

Farkın sebebi, devlet otoritesinin her türlü karanlık cüretleri azdıracak derecede gevşemiş olmasıdır. Bizzat otorite mefhumu buhran içindedir.

Fransızların "prestije", Osmanlılar'ın "sulta" dedikleri tesir büyüsü, bir devlet için, emniyet kuvvetlerinden ve silahlarından çok evvel gelen bir disiplin şartıdır.

Demokrat Parti, beş seneden beri, Atatürk nizamına ve Halk Partisi otoritesine ölçüsüz saldırırken, mücerret olarak nizam sevgisini ve otorite saygısını yıkmağa uğraştığını düşünmedi ve bineceği dalı kesmeğe çalıştığını fark edemedi.

Bugün kendi elleriyle kestiği dalın üstünde oturmaktadır.

Bunu bilse, çaresini arayabilir. Fakat Başbakanımız öylesine iyimser bir zat-ı şeriftir ki; memleketin her zamandan ziyade bugün huzur ve emniyet içinde olduğunu iddia edebiliyor!"

*

Türk Edebiyatının önemli kalemlerinden gazeteci/yazar, Yakup Kadri Karaosmanoğlu (1889- 1974) ise o dönemde yaşanan sorunlar için kısaca şöyle bir tanı yapıyor "Sosyoloji ve Politika" başlıklı yazısında:

"........cemiyet meseleleri ve toplum hayatının davaları gündelik politika ile demagojik edebiyatın, hitabenin mevzuu olmuştur. Yani bu meseleler, bu davalar bir takım dar ve sathi görüş kalıpları içinde hakiki mahiyetlerini kaybederek ne oldukları bilinmez hale gelmiştir."

Yorum hürdür ve size aittir elbet...

Bir de; o dönemde toplum önüne kimlerin yazar olarak çıktığını bugünle karşılaştırmanız ricamdır ayrıca...