"…..Özetle art arda kazanılan üç maç alışkanlık bakımından önemli. Ancak, bu oyun biçimi ve anlayışı özellikle hücum anlayışı, Kasımpaşa maçından puan çıkartmaz.”

Antalyaspor maçı sonrası, maç yazımı bu cümle ile sonlandırmıştım. Bu cümleleri yazıya dökmemim nedeni , Antalyaspor maçında özellikle ilk yarı oynanan oyundu. Orta alanda etkisi olmayan ve bu alanı tamamıyla rakibe teslim eden, takım bütünlüğü içinde savunma becerisi yeterli olmayan aynı biçimde hücumu da sadece Burak Yılmaz ile organize etmeye çalışan bir oyun anlayışı.

Bu oyun biçimi ve anlayışının Antalyaspor ile karşılaştırıldığında daha iyi oyun oynayan Kasımpaşa karşısında puan alabilmek için yeterli olacağını düşünmek gerçekçi bir yorum olamazdı.

Öyle de oldu. Oyun alanını daraltan böylece 1:1 oyunlarında üstünlüğü elde eden, diğer yandan rakibin savunma ve hücumda yardımlaşma olanağını ortadan kaldırırken, savunma ve hücumda çok çabuk çoğalabilen bir Trabzonspor izledik. Bu oyun anlayışı ile topa daha çok sahip olma olanağını elinde bulunduran Trabzonspor gol pozisyonu üretebilmede yeterli olamadı. İlk yarı golsüz bitecek denilen bir anda, 45+1 de N’DOYE’nin rakipten baskı ile aldığı topu aktardığı Yusuf Yazıcı’nın pası ile ceza alanı içinde buluşan Burak Yılmaz, soyunma odasında ilk yarı 1-0 önde olan takım olarak Rıza hoca’yı dinlediler. İkinci yarıya da aynı oyun biçimi ve anlayışı ile başlayan Trabzonspor, bu defa oyun bitimine az bir süre kala oyuna giren Hugo’nun ceza alanı içerisinde ders verir gibi topla buluşması ve yaptığı tek vuruş 2.Trabzonspor golü olurken Rıza hoca’ya geçen Antalyaspor maçı yazımın başlığını hatırlatıyordu

”GOL SEÇENEKLERİ ÇOĞALTILMALI”
Teknik adamların takımların oyun biçimini oluşturmalarında ve geliştirebilmelerinde kendi düşünceleri değil , sahip olduğu futbolcuların yetenekleri öne çıkmalıdır.

Kasımpaşa maçında güzel olan çok şey vardı. Sonuçta güzel, oyunda güzel idi. Güzel olan başka bir gelişmede oyuncuların “HUGO” oluşturduğu “GOL SEÇENEĞİ ” farkında lığıydı.