Öğretmen atamalarında sadece bilgi yeterli değil. Başka kıstaslar bilgiden daha önemlidir bence.

Eğer kişinin ruhunda eşitlikçi bir ruh barınmıyorsa, o kişi isterse ecnebi okullarını birincilikle bitirmiş olsun onu ben memleketin mekteplerine layık görmem.

Mesela elimde yetki olsa Halide Edip Adıvar'ın "Vurun Kahpeye" romanını okumamış, onu içselleştirmemiş hiçbir ilkokul öğretmenini göreve atamazdım.

Milletin evlatlarına halkın çocuğu, memurun çocuğu, eşrafın çocuğu gibi sınıflamalarla bakan hiç kimse bu vatanın dostu olamaz çünkü.

Vurun Kahpeye romanında bir edepsiz maarif müdürü var ki insan kitabı okurken ona lanetler yağdırabiliyor. Aynı şekilde üstün halk sınıflarına ayrı, alt sınıflarına farklı bir nazar kesbeden Hatice isimli öğretmene de nefret duguları ister istemez kabarıyor.

Fakat romanda bir Aliye öğretmen var ki ismindeki anlamla mütenasip gerçekten yüksek ruhlu, mazlumdan, maznundan yana olan o öğretmeni tanıdıkça insan "helal olsun" demekten de kendini alamıyor.

Söylediklerimizi kitaptan hareketle örneklendirelim. Hatice adlı öğretmen bir sınıfa farklı diğer sınıfa farklı bir tutum sergilediğini söylemiştik. Bu şahıs, sevmediği sınıfa girince ders saati içinde sigarasını yakar, sakızını çiğner, önlerine yazı örneği diye bir besmele atar, her hangi biri başını kaldıracak olursa, "Seni körolası piç" diye üsttüne saldırırdı. 

Hatta bir keresinde eşraftan bir kişinin çocuğu olan Sabri, halk tabakasından birinin çocuğunu Aliye öğretmen sınıftayken yere yatırmış yumruklamaya başlamıştı. Yeni öğretmen olan Aliye önce ne yapacağını şaşırmış, bu afallama içindeyken daha eski bir öğretmen olan Hatice sopayla sınıfa dalmış, eşraf çocuğunun haşat ettiği yavruyu kulağından tutup bir de kendisi haşlamaya başlamıştı.

Bu manzaraya dayanamayan Aliye parlamış, "O çocuğu bırak" deyip Sabri'yi kendi elleriyle yakalamış ve Hatice hanıma vererek "Bunu şimdi aşağıya götür, evine gönder, uslu oluncaya kadar mektebe gelmesin" demiş.

Hatice öğretmen "Bu çocuk eşraf çocuğu" dediyse de ona kulak asmamıştı. Sonra bu mesele duyulunca okulu su yolu yapan seçkinler hangi baskıyı yaptılarsa da Aliye hanım eşitlikçi tavrından hiç ödün vermedi. Hatta maarif müdürünün karısının Aliye'ye "Hoca parçası, kocamın hepiniz halayığısınız, istersek hemen görevden alırız" tehditleri de para etmemişti.

Sabri'yi okuldan gönderdiği günden sonra okulda tam bir disiplin sağlandı. Çünkü kimsenin imtiyazının olmadığı anlaşılmıştı.

Sabri'nin edepsiz bir ağabeyi vardı. Bir zaman sonra Aliye öğretmeni rahatsız etmek için okula geldi. Aliye asker kızıydı. O sağlam iradeyle eşraf çocuğunun "Ne hakla böyle davranıyorsunuz" çıkışını aynı mukabilde bir cevapla karşıladı.

Öğretmenlik mesleği kutsaldır. Asla ikircikli davranışa müsait değildir. Ben de bir eğitimci-gazeteci olarak kaz gelecek diye fikrimi tavuk yapamam. Kimse de yapmamalıdır.

 Bu çağda öğretmenlerin kahir ekseriyeti Aliye öğretmen gibidir. Zira Hatice olanlar bu zamanda netice alamaz, biline! Öğretmen seçimlerinde halkı bir tutma ilkesine özellikle dikkat edilmelidir.