Atatürk'ün Türk milletine istikamet çizdiğini biliyoruz. O bize hedefi "Muasır medeniyetler seviyesinin üstüne çıkmak" olarak gösterdi.

Peki biz bu hedefi yakalamak için 1938'den sonra ne yaptık?

Bu soruyu yanıtlamadan evvel önce ileri sürülen kavramları bir yrli yerine oturtalım..

Muasır'ın kelime anlamı, çağdaş yani bulunulan çağın şartlarına uygun demektir. Medeniyet ise uygarlık anlamına gelir ki TDK sözlüğünde; "Bir ülkenin, bir toplumun, maddi ve manevi varlıklarının, fikir, sanat çalışmalarıyla ilgili niteliklerinin tümü" olarak tarif edilir.

Şu da bir geçek ki uygarlık, ham bilgi (malumat) üzerine değil, farkındalıklar yani özümsenmiş bilgi üzerine kurulur. Atatürk, manevi mirasından da anlaşılacağı üzere, aklın önermeleri dışındaki her türlü dogmatik bilgiye karşı olmuştur. Yani Atatürk'ün muassır medeniyetlerden kastı teknolojik,bilimsel,ekonomik ve sanatsal gelişmelerdir.

Günümüz Türkiye'sinde bazı aklıevveller batıcı olarak Atatürkçü olunacağını sanarak batının saçma kültürel davranışlarını benimsemeyi cağdaşlık düzeyi olarak önümüze koymaktadırlar.  

Birçok kişi de muasır medeniyetler kavramından maddî zenginlik manası çıkardığını biliyoruz. Bu yaklaşımı doğrusu ben pek isabetli bulmuyorum.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün 17 Şubat 1923 İzmir İktisat Kongresinde yapmış olduğu konuşmada ilk defa geçen bu ifade, daha sonra siyasetçi ve üst düzey bürokratlar tarafından sürekli olarak…telaffuz edilegelmiştir.

Muasır medeniyet denilen şey nedir ? Bunun kesin bir tarifinin yapılması gereklidir. Eğer bu terim, batılılaşmak manasında kullanılıyorsa; ki Atatürk bunu, asla kastetmemiştir. Atatürk akıl nerdeyse, bilim nerdeyse, sanat nerdeyse, insanlık nerdeyse onu aramamızı salık vermiştir. Koşulsuz ve şartsız batı payandalığına düşülmesi onun söyleminin içinde yoktur.

Zaten insanlar gibi, milletler de ülküleriyle yaşarlar. Bu ülküyü onların ellerinden almak; yaşama azimlerini de almak ile eşdeğerdir. Bu, bir medeniyetin cinayete kurban edilmesidir. Oradaki "üst" kelimesi Türk milletinin üstün ahlak meziyetlerinin gereği olan, üst tavrı ifade etmektedir. Ona hiç kimsenin dokunmaya hakkı yoktur. Bin yıldır Anadolu coğrafyasında yaşayan biz Türkler, eğer ki daha binlerce yıl bu cennet vatanda yaşamak, Anadolu'yu ve Trakya'yı Türkiye olarak korumak arzusundaysak gelişmiş medeniyetlerden alabileceğimiz faydalı birikimleri aldıktan sonra kendi özümüze de dönmek zorundayız.