Bendeniz Meydan Parkı’nın zemininde çakılların üzerinde dolaşırken kulağıma ‘şıkır-şıkır’ çakıl seslerinin dolduğunu, ağaçların gölgesinde arkadaşlarıma muhabbete yattığımı, güneş ışınının kavurucu sıcağının ağaç köklerine zarar verdiğine o zaman bu parkta asla şahit olmadım.

O zaman da orada devasa ağaçlar vardı. Manolya ağacı vardı diğer ağaçlar altlarında masalar açılıp kapanan sandalyeler. Açılırken onlar da ‘Şıkır-şıkır’ öterdi. Ama herkes yaz mevsiminde serinlemek için Meydan Parkı’na (Belediye) gelirdi. Çayını yudumlardı. O zaman masalar gelen geçenin yollarına takoz gibi, işgalci mantığı ile konulmamıştı. Şimdilerde park alttan yukarı masaların işgaline uğramış olduğu için geçit yok. Zannederim belediyemizin bu işte ticari zihniyetinin de vebali var.
“Para gelsin de nasıl olursa işleten ne yaparsa yapsın, vatandaşın bakışına ise kemane.”

Oturanlar da bir de kro gibi ayaklarını uzatmaz mı? Dağdan inmiş görgüsüz lümpen kırıkları işgal etmiş parkı. Gelelim konuya. Dün parktan geçerken dikkatimi çekti, koca koca devasa ağaçlarımızın dalları ve kendileri de kurumuş. Atatürk anıtı yanındaki devasa ağaç desen o da hepten bitmiş.



Ha, elbette ‘her canlı bir gün ölümü tadıcıdır.’ Fakat bunların sıkıntısı ecelden değil, cehaletten. Bu parkı kim böyle granit taşlarla döşemiş ise bunların vebali onundur. Tarif ettiğim parkın o eski yapısında, yağan yağmur suları ağaçların köklerine kâmilen nüfuz ederdi. Şimdi ise bir metre karelik toprağın insafına kalmış ağaçların ömrü. Darılmayın kızmayın ey benim belediyemin yetkilileri. Bu park yapılırken adım adım resimlerini çektim. Hepsi elimde var. Kare kare belki de 200 tane ve altı ayda çektiğim resimler. Böyle olacağını te o zaman yazdım ikaz ettim.

Tabii belediyemizin şanlı mimarları, mühendisleri, bahçeler müdürlüğü var onlar allame-i ulema ya. Bizim de üstelik sakalımız da yok bizi kimse kazımadı. Hani Trabzon’da bir ‘MMO var’ veya var mı idi? Onlardan da tık çıkmadı bu granit kaplamalara.

Ayrıca renkleri de tam bir zevksizlik örneği o da ayrı. Fazla değil aradan belki de en fazla 5 yıl geçti. Buyurun manzaraya eserinizi görün. Geriye bir nebze dönüş? Bilmem ne denli mümkün?

Her yer cascavlak. Pis balık ızgara kokuları, acayip döner tavuk duman reyhaları, masalarla işgal görmüş meydan yolları. Sıcaktan cehennemi taş ısılarından artık geçilemeyen bir meydan yani sözde ‘Atatürk Alanı’ oldu.  Alın size 60 yıl önceki Meydan Parkı’nın o gün ki nezih hali, bir de bu gün ki ile mukayese edin. Ha, şimdi ki korkum da ne biliyor musunuz, şu halkın ‘Aşıklar Parkı’ dediği sizin ise ‘Fatih Parkı’ nam mekân da galiba yine belediyece inşa ve modifikasyona alınmış. Eh, bakalım orası ne ve nasıl olacak?

Umarım bu günü aratıp Meydan Parkı gibi taş yığını köfteci, kebapçı, meyhaneci ve biracılara mahsusu bir mekâna dönüşmez. Çarpık güdük ağaçlarla döşeyip rezil etmezsiniz. Mimarlar, Mühendisler Odası şimdi de umarım ilgilenir, en azın bir fikir deklare eder.