Yirmi birinci yüzyılın gelişen global siyasetini bilmeden ülke iç siyasetine lâf ile nizamat vermek ne kadar doğru olur düşünmek gerek.  

Dikkat ederseniz Türkiye’de Gürcistan sınırından ve İran’dan başlayıp Trabzon üzerinden Trakya’ya varan ve buradan da Avrupa’ya ulaşacak olan adına “Modern İpek Yolu” tabir edilen karayolu güzergâhı  yıllardır inşaat halindedir. Bu inşaata zaman zaman anlamadan bilmeden “Bunca yola ne gerek var, masraf kapısı” dendiğini biliyoruz.

Bu güzergâhın finansmanında Çin’in devasa katkısını ve gayretini hatırlatmak isterim. Çin bu güzergâh dışında Kızıldeniz üzerinden Afrika özellikle Somali üzerinde de önemli karayolu inşaatlarını finanse etmektedir. Ya Üçüncü Boğaz Köprüsü ve Kanal İstanbul meselesini de  primitif iç siyaset malzemesine indirgeyerek, “Birilerine  rant kapısı” şeklinde ifadelerle Dünya  emperyal sektörünün, gelişmekte olan ülkelerin gelişimlerine engel teşkil etmek isteklerine anlamadan aracı olunduğunu bilmek gerekir. Hatırlarsanız 3. Boğaz Köprüsü’nden bir de demir yolu döşeneceği ilan edilmişti. Bunun anlamı şudur. Çin’den yola çıkan bir ticaret kervanı (Trenle)  mevcut demir yolları üzerinden   en fazla on iki günde Almanya’ya  ulaşacağı hesap edilmiştir. Bunun Türk ekonomisine katkısını da varın hesap edin.

Bugün Türkiye üzerine en büyük ekonomik ve askeri baskı ABD’den gelirken ABD’nin esas korkusunun ÇİN-Türkiye-Rusya ve İran iş birliğinin ileride ABD dolarını devreden çıkarabileceği ihtimali ile ABD’nin Avrupa ve Asya’dan pılısını pırtısını toplayıp ülkesine çekilmeye sebep olacağı ihtimali, ABD’nin Türkiye üzerine daha fazla gelemeyişine sebeptir.

Türkiye devletinin bu konularda bu günlerde fevkalade doğru ve isabetli politikalar yürüttüğünü, sırf iç siyasi çekişmelere mahkum olarak görememek ve görmemek farkında olmadan kendi ayağına kurşun sıkmak demektir.

Her zaman söylerim “Devlet aklı millet aklına uymaz” diye. Zira halkın bilmediği fakat devletin bildiği ve yürütmek zorunda kaldığı global politikalar bugüne matuf değil belki de 50 yıl ilerisini göstermektedir. Mesela 2023’ten başlayan bazı hedeflerin uzatılarak te 2030’lara kadar anons edildiğinin anlamını iyi okumak gerekir. Türkiye, elbette ABD’nin ve İsrail’in Kerkük petrollerini Akdeniz’e Suriye’nin güneyinden taşıma projesini askeri harekâtlarla suya düşürmüştür. Eset’le bundan on yıl önce bacılık olan Türkiye’nin birden bozuşmasının gerçek sebebi ise Eset’in,  Akdeniz’de bulunan petrol ve doğalgaz rezervlerinin üretiminin Avrupa’ya taşınma güzergahının Türk akımı ek proje anlaşmasını iptal edip konuyu İran’la güya “Şii akım Projesine” dönüştürmek istemesidir.

Suriye’de çıkan kargaşanın esas mantığı burada yatmaktadır. Başta “Konulara primitif iç siyaset bakışından sıyrılıp global olarak bakılmalı” diye yazmamın sebebi budur. Son olarak şunu da belirtmek isterim ki, bu sıralar da askıda duran “Kanal İstanbul” projesi de bu global dünya ticaret projesinin bir parçasıdır. İstanbul Boğazı’ndan bir kuruş dahi tahsilat yapamayan Türkiye, Karadeniz’de ve Marmara’da günlerce bekleyen gemilerin geçişinden adeta para basacaktır. Bendeniz Türkiye’nin gelişimini engellemek isteyen dünya emperyalistlerine bilmeden alet olunmamasını bu sebeple hatırlatmak isterim. 1960’larda ilk boğaz köprüsü için “Zap suyunda bir tahta köprü yokken boğaz’a köprü ne gerek var” diyenler  bilmeden güya karşı oldukları emperyalizme alet olduklarını bugün apaçık görebilmişlerdir sanırım.