Bunca ömrümüz boyunca birçok iktidarlara şahit olduk. İcraatlarını gördük yaşadık. Zaman zaman mutlu olduk veya olmaya çalıştık. Neticede hepsine şu veya bu şekilde şahit olduk. İcraatlarına doğrularına yanlışlarına.

Her devirde iktidarlarla birlikte parlayanlar, sönenler, öne çıkanlar arkaya itilenler oldu.  Memuru, öğretmeni, işçisi zaman zaman eline verilen ağzına çalınan bir kaşık bal ile mutlu olurken mutlulukların hep zaman içinde kaybolduğuna şahit olduk.

Fakat, sırtımızdan dış güçlerin hançerinin hiç eksik olmadığına ilm-el yakin şahit olduk.  İçimizi birer kurt gibi hep kemirdiler. Tuzaklarına düşürdüler. İktidarlar kâh bu tuzakların farkına vardılar kâh ta koltuklarının sallanmaması adına bilse de görse de göz yumdular.

Fakat bugünlerde veya en azın son onbeş yılda Türkiye çok büyük kılık değiştirdi. Cumhuriyet tarihimizin ezikliklerine ve dış baskılarına göğüs gererek. Elbette Türkiye kolay bu durumlara gelmedi. Bir imparatorluk şaşasından Cumhuriyet rejimine geçerken yönetimi altında bulunan toprakların ve tebaların en azından yarısını kaybederek.

En kötüsü otoritesini kaybederek bu durmlara geldi. Fakat her türlü noksana, mevcut zaaflar, istenilelere ulaşılamama sıkıntılarına rağmen Cumhuriyet tarihinde sırtındaki şer elbiselerinden en çok kurtulduğu bir zamanı yaşadık. “Biz bir toplu iğne dahi yapamıyoruz”dan bu gün İHAlarımızı, SİHAlarımızı, Savunma sanayiimzdeki havada, karada ve denizde ortaya konulan başarıları dış güçler istemiyeretk te olsa görüp taktir ederken içimizde ne yazık ki bu varlıkları inkâr, görmememezlikten gelmek hatta kendince dalga geçmek durumu cidden üzücü.

Elin Yunanı Türkiye’nin durumundan tırsarken, bizi adam yerine koymayan ABD bugün zımmen de olsa bizimle en azından Ortadoğu politika ve paylaşımında kendisini pazarlığa zorunlu hissederken bazıları bunları yok farz ediyorsa ben buna “muhalefetin kör gözü” derim.

Hayır, ben var olanları, ortaya konulanları mutlaka görür, takdir ederim, Allah razı olsun derim ama noksanları, yapılamayanları, yapılmayıp kendi yandaşlarına peşkeş çekilenleri görünce adab-ı usulünde de eleştirim.Niye? Ülkem daha iyi olsun diye. Körü körüne asla pehpehlemem, gözlerimi yummam. Bakın benim ömrü hayatımda göremediğim, memuriyet ve eğitimcilik hayatımda rüyamda dahi göremediğim imkânlar bugün bu sektörde var.

Gidin Trabzon Lisesi bahçesine bakın öğretmenlerin, memurların arabalarından öğrencilere dolaşmaya bahçe yok. Diğer devlet dairelerinin de park yerlerine bakın. Bizim memuriyet ve eğitimcilik hayatımız boyunca bu kitleye kiralık ev dahi verirken düşünülürdü.

Fakat bugün bu kitlenin çoğu bay bayan sırt sırta vermiş ev sahibi olmuştur. Bendeniz 70’li yılların sonunda evime kuyruktan 5 kg.’lık zeytinyağı alıp geldiğimde eşim bana sarıldı. Fakat bugün tüm lokantalar, sayfiye, gezi yerleri ve kafeler dolu memur eşleri artık akşam yemeklerini ısmarlama yiyorlar.

Bunları görmemezlikten gelmek, “muhalefetin adabına sığmaz.” Fakat diğer taraftan ülkenin dış baskılar altında olsa da, bazı yönetim zaafları dahil son iki yılda içine düştüğümüz darlığı, işsizliği, ödeme ve kazanma güçlününü de görmemezlikten asla gelmeyiz. Konu uzun gelecekte de yine değineceğiz.