Ankara’da öğrenciydik.

Trabzonspor, Hüseyin Avni Aker’de rahmetli Kaptan Cemil'in penaltı golüyle 1-0 mağlup ettiği Liverpool’a İngiltere’deki rövanş maçında 3-0 mağlup olunca, kendimizi öylesine mahcup hissettik ki, bir hafta sokağa çıkamadık Bahçelievler’de.

Arkadaşlar dalga geçecek diye bir süre gidemedik Muhlis Abi’nin kahvesine..

Rakip o dönemlerin Barcelona’sı da olsa.

Önüne gelene 5-6’da atsa.

Trabzonspor 3-0 mağlup olmazdı, olamazdı..

Alışkın değildik çünkü..

***

Zaman geçti.

Gençlik bitti..

Saçlar ağardı..

Ve de sahamızda Akhisar’dan 6 gol yediğimizi de gördük, 60’ından sonra..

Hayal desen değil...

Rüya hiç değil..

Tas tamam yarım düzine yedik..

“İşe yaramaz”.

“Trabzonspor’da ne işleri var?” dediğimiz oyuncular isteseydi daha da atardı ya, ayakları gitmedi.

Attıkları gollere de pek sevinmediler.

***

Ne yazmalı şimdi?

İçinde fırtınalar kopsa da.

Yüreğin dum dum kurşunu yemiş gibi de olsa.

Trabzonspor bu.

El gitmiyor ki kötü yazmaya..

O zaman soralım Sayın Başkana..

Usta, siz ne diyorsunuz bu hususta?

Sonra haftalardır yapılan uyarıları kulak arkası eden hocamız Sayın Yanal’a dönelim..

Ya siz hocam,

Nasıl başardınız bu kadar yıkımı?

Herhalde artık bakarsınız çaresine.

Çok umutluyduk ama sizinle olmadı, olmuyor, olmayacak ta. O zaman size başarılar, mutluluklar..

Ama bir başka takımda..

Lütfen..