Kırıkkale’de Emine Bulut isimli kadının 10 yaşındaki kızının gözleri önünde eski eşi tarafından boğazı kesilerek katledilmesi, kadının son sözlerinde “Ölmek istemiyorum” demesi, kızının ağlayarak “Anne lütfen ölme” diyerek haykırması ülkenin gündemine oturdu. İzleyen herkesin adeta kanı dondu ve olayın etkisiyle toplumsal travma yaşandı. Hemen her kesimden yaşanılan olaya tepki ve ses yükseldi. Ancak bu yaşanılan ilk vahşet değil. Kadın cinayetlerine ait veriler dehşet verici sayılara ulaşmış durumda. Sadece 2019’a girdiğimiz günden bu yana 245 kadın öldürüldü. Son üç yılda ise katledilen kadın sayısı bini aşıyor ve ne yazık ki hiçbir şey değişmezse sayı artmaya devam edecek.

Kadın cinayetleri ne sosyo-psikolojik ne de hukukî yaptırım anlamında çözemediğimiz toplumun büyük bir sorunu olarak varlığını devam ettirmekte. Ahlâk ve karakter seviyesi düşük erkek profiline sahip vahşi sapıkların kadınları katletmesine engel olamıyoruz. Güvenlik güçleri eski kocasından yahut sevgilisinden tehdit alan kadınları koruyamadığı gibi yargı kararlarında da var olan açıklar nedeniyle çoğu zaman bu katillerin cezalarında tahrik ve iyi hâl indirimi yapılıyor. Siyasetçiler günlük siyasî rekabetten feragat edip de bu sorunu çözmek adına gerçekçi ve kati adımlar atamıyor. Toplumun farklı kesimlerini temsil eden sivil toplum kuruluşları ortak bir platform etrafında güçlü bir ses çıkaramıyor. Sözde din adamlarının bir kısmı kadının eteğinin boyu ve saçının görünmesi gibi sığ açıklamalarla sorunun kaynağını izah etmeye çalışıyor. Kısacası siyaset ve toplum, kadın cinayetlerini arka planıyla bütüncül şekilde ele alıp çözmek yerine hemen her gün haberlerde gördüğümüz vahşeti kınamaktan ve konuyu sonu gelmez tartışmalara sokmaktan ileriye götüremiyor.

Aslında yaşanılanlardan hepimiz mesulüz. Maddî olarak çevremiz gösterişli yapılarla doldurulmuş. Ne tarafa baksak lüks arabalar, telefonlar ve giysiler ile donanmış insanlar var. Ancak manevî yönden bir çukurun içerisinde debeleniyoruz. Kadına, çocuğa, hayvana ve doğaya yapılan işkence ve katliam bunun en açık göstergesi. Yukarıda belirttiğimiz gibi kadın cinayetleri yüzlerle ifade ediliyor. Bizim duyduklarımız ve gördüklerimiz ise sadece medyaya yansıyanlar. Araştırıldığında görülecektir ki karakollar ve adliyeler insanlığın en rezil ve ahlâksız dosyalarıyla dolu. Toplumca çukurda olduğumuz için bundan hepimiz etkileniyoruz. İşte bu yüzden yaşanılanlar bizlerin utancıdır.

Oysa öz kültürümüzde kadın daima yüksek mertebede bulunmuştur. Kadın hükümdarın yanında katun, kocasının yanında evdeş, çocuklarının yanında ana, sevdiğinin yanında aşktır. Türk Ülküsü fikriyatında da kadın önemli bir konumdadır. Tarihten ve kültürden etkilenerek oluşan Türk Ülküsü, cinsî istek ve arzulardan öte kavramı temsil eden kadını kutsal gören ve âşık olabilmek için dahi erkeğin ondan izin istemesini savunacak kadar ahlâkî yoğunluğa sahip bir anlayışı sunmaktadır. Kadını, aşkı ve aileyi ahlâkla temellendiren bu ülküyü sahiplenmesi gereken Türk toplumunun içerisinde bulunduğu durum ortadaki tezadı acı bir hakikat olarak karşımıza çıkarmaktadır.

Lütfen, herkes şapkasını önüne koysun ve düşünsün. Bu olay daha öncekiler gibi birkaç sonra unutulmasın. Günlük uğraşlara dalıp gitmeyelim. Bu soruna olması gerektiği biçimde eğilelim ve kesin sonuca giden çözüm yolları bulalım. Yüzümüzde çamur gibi duran bu utançtan kurtulalım. Artık kadınlarımız, çocuklarımız, hayvanlarımız, doğamız katledilmesin!

Lütfen!..