29 Ekim Salı günü Cumhuriyet’in ilânının 96. yıldönümü olacak. Cumhuriyet, Millî Mücadele’nin bizlere en büyük kazanımıdır. Cumhuriyet ile başlayan dönem Türk tarihinin ayrı, bambaşka bir sayfası değil bilakis tarihî akış içerisindeki sürecin parçasıdır.

Ne yazık ki bir kısım siyasîler ve toplum içerisindeki uç bazı kesimler bu tarihî gerçekliği anlayamıyor ve kabul etmiyor. Osmanlı ile Cumhuriyet dönemlerini birbirlerine tamamen zıt iki yapı görüp bunu güncel meselelerde ve tartışmalarda argüman olarak kullananların varlığından hepimiz haberdarız. Günümüzde nasıl Cumhuriyet’i “reklam arası” gören siyasîler, “1923’te darbe yaptılar” diyen idareciler, Mustafa Kemâl Atatürk’e hakaret edenler varsa Cumhuriyet’in ilk dönemlerinde de Jakobenist anlayışla geçmişi bütünüyle reddederek Cumhuriyet’in her şeyiyle yeni bir devlet olduğu yolunda beyanlarda bulunan siyasîler ve idareciler, Osmanlı’yı tahkir etmeyi Cumhuriyet’e bağlılık sananlar vardı.

Farklı görüşleri savunsalar da tarih bilgisizliği ve bilinçsizliği noktasında birleşen bu güruh daima devletimizin gücüne ve milletimizin birliğine zarar vermiştir. Bunu engellemenin yoluysa dünkü yazımızda vurguladığımız aydın sıfatını hak eden akademisyenlerin güçlü ses olarak ortaya çıkmasıdır.

Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçişin tarihî sürekliliğin sonucu olduğunu ve ikisinin de bir zincirin halkalarını teşkil ettiğini Cumhuriyet’in erken dönemlerinde ilk dile getirenlerin başında tarihçi, edebiyatçı ve fikir adamı Nihâl Atsız bulunmaktadır. Atsız bu yönde inşa ettiği tarih felsefesiyle ve metodolojisiyle fütursuzca Osmanlı’ya saldıranlara gerekli cevapları ilmî dayanaklarıyla ve üst perdeden vermiştir. Üstelik bunu yaptığı için dönemin siyasîlerince üniversiteden ve ardından millî eğitimden uzaklaştırılması pahasına. İşte Atsız’ın aydın olma vazifesini layıkıyla yerine getirdiği bu sorumluluk günümüz akademisyenlerine de örnek teşkil etmelidir.

Akademide Atsız ekolünün bir temsilcisi olarak biz de aynı görüşü savunmaktan geri durmuyoruz: Türk tarihi bir bütündür. Cumhuriyet, binlerce yıllık Türk tarih zincirinin en son ve güçlü halkasıdır. Bu zinciri oluşturan halkalardan birinin koparılmaya çalışılması kesintisiz Türk tarih anlayışımıza vurulacak bir darbedir.

Maziye dayanmayan bir istikbâlin olamayacağı görüşündeyiz. Dolayısıyla bizim zihniyetimizde Osmanlı’sız bir Cumhuriyet, Cumhuriyet’siz bir Türk tarih anlayışı düşünülemez. Cumhuriyet’in erken dönemlerinde Osmanlı’yı redd-i miras ederek hakaretler yağdıranlara nasıl Atsız karşı durmuşsa, bugün bir rövanşmış gibi Cumhuriyet’e ve Mustafa Kemâl Atatürk’e saldırmaya çalışanların karşısına da aynı duruşla çıkmaktayız.

Gündelik siyasî hesaplarla ve bilgisizlikleriyle tarihimize leke çalmak isteyenler iyi bilmelidir ki Osmanlı da bizimdir Cumhuriyet de! Tüm doğrularıyla ve yanlışlarıyla bizim tarihimizdir. Kabul etmemek, yüz çevirmek ve aşağılamak gibi bir hakkımız yoktur.