Günümüzün en gözde söylemlerinden biri, “Ötekini anlamak” veya “Empati” olarak da tanımlanan insani tutum alabilme becerisi, çağın en değerli erdemlerinden biri olarak kabul ediliyor.

Popülarite herkesin diline pelesenk yaptı bu sihirli kelimeyi, “Eşduyum-Empati.” Sanki kullanıcısına insani bir rütbe kazandırma gücü varmış gibi, bu ifadeye tutunarak konuşmaya girmek çok moda.

Artık Türk toplumunun her bireyi, “birer empati uzmanı” ve Türkiye’nin her mekanı “empati daveti yapılan masumiyet alanları”

Ötekini anlama nutukları; aile içi sohbetlerden, çay ocaklarına; derslik kürsülerinden, cami kürsülerine, Üniversitelerden, siyaset alanlarına ülkenin bütün ufkunu kaplamış durumda. Hal böyle olunca buradan çok verimli toplumsal sonuçların doğması gerekir!

Peki öyle mi, bu empati çılgınlığına rağmen, Türkiye barışın, huzurun, hoş görünün, sabrın, anlayışın, alçak gönüllülüğün, kısaca insani bilgeliğin anavatanı olabilmiş midir? Yoksa bu söylem büyük ölçüde lafta mı kalmıştır?

Öyle görünüyor ki empati söylemleri pek işe yaramamış; zira Türk’ün, Kürt’ün, Suriyelinin, Alevi’nin, Sünni’nin, Süryani’nin yerlinin, yabancının, fakirin, zenginin, kadının, erkeğin... ve diğer ötekilerinin hala en önemli serzenişleri yeterince anlaşılmamak, öteki olmaktan bir türlü kurtulamamış olmaktır.

Bunca gayrete rağmen yeterince sonuç alınamadığına göre nedir eksiğimiz, neyi beceremiyoruz ki hala öteki kavramını “ötekileştirememiş” bir ülkeyiz.

Cevabı çok açık aslında ve herkes biliyor... samimiyet.

Çünkü biz ötekini anlamayı, onu kendimize katmak zannediyoruz. Ne yazık ki gayretlerimiz çoğunlukla bu yönde oluyor. Merkezde biz varız ve biz ötekilerin dünyasını, “bizim dünyamızın uydusu” kıvamında görmek istiyoruz. Dolayısıyla empati gayretlerimiz ancak, kısa süreli bahar havası yaratabiliyor. Bir müddet sonrada kendi gerçeğimize dönüyoruz. “Ötekinin, ötesini beriye çevirme kararlılığı.”

O halde empati nasıl olmalı ki, meyve olmalı?

Bunun için batı dünyasının bol unvanlı psikologlarına ya da düşünürlerine gidilebilir, zira konu evrensel. Onlarca kitap okunup, empati terapilerine katılınabilir. Ama hiç bir adımımız bizi, “Yaradılanı Yaradandan Ötürü Sevmek” felsefi derinliğine götürmeyecektir. Bu zenginlik bizde var ey ahali lütfen köklerimize dönelim. Bu alanda da “mış gibi yapmak” bir münafıklık sayılmaz mı?

En doğru ve en basit, ancak etkileyici empati tanımı asırlar öncesinden ve yine doğudan yapılmış bile:

“Ötekini anlamak için, ötekini kendine katmak değil, ona gitmek gerekir.” Hallacı MANSUR

Nerdesin ey “büteki” sana sesleniyorum; “Mansur vari bir samimiyet, Yunus vari bir derinlik” gerçekleştirmeli ve gelecek nesillere “ötekileştirme” hastalığı bırakmamalısın.