Yeter mi, yetmez mi bilmiyorum.

Yine de teşekkürlerle anlatmak isterim.

KTÜ Farabi Hastanesi hiç tartışma getirmez, hangi imkansızlıklar içerisinde olursa olsun bölgenin amiral gemisidir.

Bu kurumda farklı farklı dallarda insanlık adına ilim ve bilim için görev yapan nice başarılı hocalarımız da vardır.

Her birine saygıyla.

Bugünkü köşemin esin kaynağı olan, gerçeklerin ışığında yaptığım gözlemler göstermiştir ki bu filmlere, dizilere ilham kaynağı olacak bir yazı dizisi değildir.

Bu sadece bir canın ölümün sessizliği ve de soğukluğu içerisindeki gel-gitlerinin yansımasıdır ki KTÜ Farabi Hastanesi’nde yaşanan ve de yerini huzura ve mutluluğa bırakan.

Bilginin zenginlikten üstün olduğunu bilen onurlu, gururlu yeminine sadakat ile bilginin öncelikle kendisini sonrasında da karşılarına gelen insanları koruyacağına inanan bir değerli hocamızın Tıp Fakültesi’ndeki zamanla yarışının bin örnekten kesitidir.

Lirik bir mitoloji yazımı değildir.

Değerli hocam…

Eminim ki önünüze her hoca gibi yüzlerce, binlerce dramatik olaylar gelmiştir.

Oysa şimdi anlatacağım olayın farklı bir boyutu vardır ki yaşanmışlığın içerisinde kalan umutsuzluğun yenilmesi değil midir insanı yaşama bağlayan?

Dört ay öncesine kadar bu toplumda iyi eğitim almış, kitabın zihinsel bir besin olduğunu etrafına yansıtmaktan mutlu olan bir dostumuzun dört ay önceki anlatımıdır ki kelime kelime notlarımdan anlatıyorum.

Hiç bir insan mutsuzluğun kaderine ortak olması çabasında değildir.

Kendisine göre amansız hastalığı direncini kırmış.

Anlatırdı ve anladım ki benimkisi uzun bir bakışmış.

Şimdi yakını da görmek için bir mücadelem yok.

Meğer benimkisi hayata küçük bir gülümsemeymiş.

Gülmeye de artık takatim yok.

Yaşamı yerli yerinde kuralları ile tarif edebilenken şimdi konuşabilecek halimde yok.

Adını dahi koyamadım.

Rahmetli eşim sağ olsaydı koyardı.

Şimdi kimsesizliği yaşar gibiyim.

Sanki durgun bir suya taş atmak gibi.

Hastalığım her saniye çaresizliğimi hatırlatıyor.

Sessizliğimi bilmeden bozuyor.

Karşı koyamıyorum.

Benim mutluluğum artık beynimde bir yabancı gibi.

Yüreğimde ise tam tersi ama ben hissedemiyorum.

Ben gidiyorum.

Siz de insanların yanına gidin.

Aralarında yaşayın, onları sevin.

Onlardan öğrenin dediğinin üzerinden dört ay geçti.

Dün kendilerini gördüm ve de sordum nasılsın abim diye.

Dolaştım Türkiye’yi ayaklarımı yordum.

Korkan kalbimi de daha çok korkuttum.

Oysa çare yanımdaymış.

Nasıl anlatacağımı bu denli bilgi ve de donanımıma rağmen bilmiyorum.

Allah İftihar hocadan razı olsun.

Torunum gözlerimin içine bakarken bile ben hala eksik teşekkürler içerisindeyim diye düşünüyorum.

Hepimiz aynı kaderi, aynı yaşanmışlığı yaşayabiliriz.

Bu nedenle kendi mutluluğum adına teşekkürler hocam.

Bu insanın umudunu yitirmesine izin vermediniz.

Hayata tutunabilmesi için gereken ne varsa yaptınız.

Şimdi kendileriyle iki kelimeyi bir tebessümle konuşabiliyorsak, iki adım geriye çekilip ona Niagara Şelalesi gibi hayranlıkla bakabiliyorsak tekrar tekrar  teşekkürler hocam.

Hani bir yasemen çiçeğini koklarken insanın gözleri ışıldar gibi olur ya işte böyle bir şey hocam.

Bizleri mutlu ettiniz.

Allah sevdiklerinizle beraber sizleri mutlu etsin.

Her rengin içerisinde olduğu nice mutlu yıllar dilerim.