Aslında bu durum, inanç ve bütün ibadetler için geçerlidir. Ancak namazın bu konuda ayrı bir önemi vardır. Bakıldığında bütün kaynaklar maneviyatı yüksek olanların daha sağlıklı, daha huzurlu ve bereketli bir ömür yaşadıkları gözlenmiştir. Batı'da yapılan bazı araştırmalarda dahi bu bulgular, özellikle öne çıkıyor.

Haftada bir defa ibadet yerini ziyaret etmenin yaşam süresini yaklaşık 10 yıl uzattığını ileri süren araştırmalar vardır. Tabiatıyla İslam'da bu durum, yukarıda da belirttiğim gibi, mutlu bir ömür bereketli bir yaşam sürmektir. Batı'da kronik fiziksel hastalıkları olan kişiler üzerinde yapılan araştırmalarda  Allah'a inananların ölüm oranlarının, Allah'ın kendilerini terk ettiğini düşünenlerden yine %40 daha düşük olduğunu gösteriyor.

Kur'an ve sünnet gibi iki sağlam temel kaynağa dayanan İslam dini, hastalıklar konusunda da insanlık için bir rehberdir. Bu konuda gerek klasik dönemde gerekse modern günümüzde pek müstakil eserlerin yazıldığını bilmekteyiz. Kaldı ki bu eserlerin çoğunlukla yani büyük bir kısmının, bugün “alternatif tıp” adıyla 21. asırda alabildiğine yaygınlık kazanan tedavi şekillerine kaynaklık ettiğini artık herkesçe bilinmektedir.

Müslümanın fiziksel ve ruhsal olarak kendilerini nasıl korumaları gerektiğinin konusunda çok önem vermiş. Hastalığı yaratan Allah'ın beraberinde şifayı yaratmış olduğunu dolayısıyla genel anlamda tedavi yollarını aramaya çok önem vermiştir. Hastalık öncesi koruyucu hekimlik anlamında çok tavsiyelere sahip olan İslam hastalığa yakalandıktan sonrada, hastalıkla nasıl başa çıkılacağı ile ilgili emir ve tavsiyelerde bulunduğunu bilmekteyiz.

Burada fertlerin kişilik yapılarının rolü olduğu gibi inançta çok önemli rol oynar. Stresli anatomi psikolojik yanıtı, korku, endişe, gerilim olurken, bedensel fizyolojik cevabı da türlü bir şekilde karşısına çıkar.

Örneğin; çarpıntı, terleme, nefes alıp vermede güçlük vb. belirtiler ortaya çıkar. Bilim adamlarının çalışmaları neticesinde bu sendromlar daha ziyade aşırı duyarlı, ben merkezci, katı endişeli, atiyi karanlık görme, içine kapanık,  çok alıngan, huzursuz, kolay kışkırtılan, saldırgan, çok aceleci, aşırı sabırsız, hırslı, telaşlı, mutlu olamama, vurdum duymaz kişilik yapısına sahip kimselerin bu tür hastalılarla mücadele de son derece zorlandığını yukarıda da belirttiğim gibi bilim adamları salık vermektedirler.

Modern dünyamızda genel geçen bir kabul “tıp pozitif bir bilimdir; Manevi tedavi ise teogratik bir yasadır. İkisi birbiriyle hiçbir şekilde uyuşmaz” düşüncesi tamamen sarsılmıştır. Zira manevi yönelişlerin ve inancın insan beyninde bir takım kimyasalları harekete geçirdiği, bu kimyasalların da savunma sisteminin aksiyon haline geçirerek hastalıkları yenmede etkili olduğu bilinmektedir.

O halde, ümit, sevgi, merhamet, affetme, Allah'ın ona yardım edeceğini O'na teslim olma yalnız O'na güvenme, yalnız O'ndan yardım isteme, kişinin hastalılardan iyileşmesine son derece olumlu tesir eder. Bunun neticesinde, artan iyileşme beklentisi de, beyinde seretonin (insanda mutluluk, canlılık ve zindelik hissi veren mutluluk hormonu olarak bilinir.)

***

Not: Ülkemizde ve bütün dünya insanların üzerinde aşırı tahribat veren korona virüsünü Allah tarafından en kısa zamanda defful izale edilmesini niyaz ederim.