Üstyapıdaki başarılarını bir yana bırakırsak, alt yapı deyince Türkiye’de akla gelen ilk 3 isimden birisidir Sadi Tekelioglu.

Ancak, yetiştirdiği sayısız futbolculara, kazandıgı sayısını kendisi bile unuttuğu kupalara rağmen mutsuzdur Tekelioglu...

Mutsuzdur çünkü, az emek ve şans vermekle kazanılabilecek genç yeteneklerin yanlış politikalar yüzünden acımasızca kaybolmasını görmenin hüznü vardır içinde..

Sadi Hoca’mızla yaptığımız sohbete Trabzonspor Başkanı Muharrem Usta’nın geçtiğimiz günlerde basınla buluştuğu toplantıda bir arkadaşımızın “Sadi Tekelioglu kulübe her yıl 500 bin lira vermeyi taahhüt edip, istenilen futbolcuyu bedelsiz Trabzonspor’a göndermek koşuluyla 1461 Trabzon’u istiyor, ne diyorsunuz?” sorusuna verdiği; “1461 Trabzonspor’un altyapısıdır, onu veremeyiz. Ama Sadi Abi emsal bir takım bulsun, alıp ona vereyim, her türlü yardımı da yapayım” sözlerini hatırlatarak başladık.

Tekelioglu‘ nun bu sorumuza yanıtı söyle oldu: “ Sayın başkanımıza ‘Sadi Abi, Sadi Hocam’ sözlerindeki nezaketi ve iyi niyeti için teşekkür ederim. Ama vaadini de yerine getirmesini beklerim. O’da baksın, ben de bakıyorum zaten böyle bir takım ..

Hocam, böyle bir proje düşünürken, söyleyerek anlatamadıklarını uygulayarak göstermek amacında mısınız?
Burada amaç sadece futbolcu kazanmak bazında değil. Bu düşüncenin altında, başkanından yönetimine, personeline, hocalarına kadar bir kulüp nasıl yönetilir de var. Yani amaç sadece oyuncu yetiştirmek değil. Türkiye’de hemen her antrenör aynı şeyi yapıyor, adam yetiştiriyor. Ancak aslolan adam yetiştirmek değil, yetiştirdiğin adamı kazanmaktır ki bizdeki asıl sıkıntı da buradadır. Çocuğu 12 yasında alıp yıllarca emek vererek 18-19- 20 yasına kadar getiriyorsun. Muhammet Demir örneğinde olduğu gibi. Ondan sonra ’git oraya, gel buraya. Bak iste orada oynayamadı, burada nasıl oynasın” yargısıyla kaldırıp bir kenara atıyorsun. Oysa amaç oyuncu yetiştirmek değil, o oyuncuyu kazanmaktır. Biz yetiştiriyoruz ama kazanamayıp salıveriyoruz!

AVRUPA GENÇLERE GELECEK OLARAK BAKIYOR BİZ İSE YASAK SAVMAK
Hep söyle söyleniyor: Niye bizim oyuncularımız 19 yasına kadar başarılı da ondan sonrası gelmiyor. Niye bu süreç içerisin de Avrupalı sporcularla basa bas mücadele ediyor onlara üstünlük sağlıyoruz da, sonrasında makas açılıyor. Niye bu çocukları A takımlara monte edemiyoruz? Burada Avrupa’dan farkımız su: Avrupalı, bu çocuklara geleceği olarak bakıyor. Biz ise yasak savmak olarak görüyoruz. Çünkü genç takım maçlarına kazanmak zorunluluğu var .

Avrupalı ne yapıyor; 19 yasında, 20 yasında kiralıyor. Ya da kendi takımında oynatıyor. Düşünün Ajax geçen sene UEFA Kupası’nda Final maçına yas ortalaması 21 olan bir takımla çıktı. Real Madrid’i 3 golle perişan eden Barcelona’nın o günkü kadrosunda altyapı kökenli tam 7 oyuncu vardı. Biz 21 yasındaki futbolcuya hala ‘Biraz daha bekleyelim, bu oyuncu iyi olacak’ diyoruz. En büyük sıkıntı oyuncu yetiştirmek değil, o oyuncuyu A takıma çıkarabilmektir. Bizde bir Hasan Ahmet Sarı vardı, alt kategorilerde 66 defa milli olmuştu. Çocuk simdi 3üncü liglerde filan kayıp. Bu o çocuğun yeteneksizliğinden değil, O’nu kullanma yöntemlerini bilmediğimizden. Bu yüzden ne çocukları kaybettik zaten.

Hocam sizin bir sözünüz var; Sorun altyapıda değil üst yapıda diyorsunuz..
Sadri Şener döneminde o yüzden ayrıldım zaten. Aynı şeyi yine söylüyorum. Süper Lig’lerde çalışan hocalarla seminerlerde, kamplarda karşılaşıyoruz, onlara da aynı seyleri söylüyorum: Sorun siz de..

Biz aynı şeyi Yusuf Yazıcı için söyleyip bas bas bağırırken, vitrine çıkmasa, görülmese, kamuoyu onu sahiplenmese Yusuf simdi A2’de, 1461‘de uğraşıp duruyordu.

Abi düşün ki ilk şans bulduğu ilk maçta heyecanlı oynayamadı. Olur mu olur. Çok normal. Ne olacaktı?. “Olmadı, bu da tutmadı, hadi güle güle! Bir de Ramazan, Muhammet Beşir örneği var.

Çocuklar başarılı olduğu halde gönderildi. Bu hocaların bakış açısı. Şimdi menajer sistemi çıktı, tamamen menajerlere para kazandırmak için yapılan uygulama..Antrenör sorunu tamamen.

Alt liglerden ve altyapılardan Süper Lig’e gelen oyuncu oranını Avrupa’yla kıyaslarsak, durum ne?
Felaket. Hem de süper felaket! Süper Lig’e alt liglerden ve altyapılardan gelen oyuncu oranı yüzde 1 bile değil, Bu ligin belli bir kotası var. Ya bu ligdeki oyuncular yer değiştiriyor, Fenerbahçe’den Bursaspor’a, Osmanlıspor’dan Galatasaray’a gibi.. Ya da yabancı oyuncu alınıyor. Oysa bu oran Almanya’da yüzde 30-32. Yani ünlü Bayern Münih bile kadrosuna alt liglerden her yıl 5-6 oyuncu katıyor. Bu çok önemli. Tabi sezon bası kampa götürülen kadroları değil, sezon başlayınca eldeki kadroları kastediyorum. Yoksa al altyapıdan 10 oyuncu götür kampa, dönüşte hepsini postala!

ASLINDA BÖYLE BiR SÜPER LiG’iN iSMi VETERENLER LiGi OLMALI
Süper Lig’e her sene bir isim koyuyorlar. İşte Süleyman Seba Ligi, Turgay Seren Ligi, bu yıl da İlhan Cavcav ligi. Normalde Türkiye ligi’nin ismi Veteranlar ligi olmalı. Transferlere bakıyorsun 35-36 yasındaki oyuncunun 50 trilyon maliyeti var.

Beşiktaş mesela, Şampiyonlar Ligi’nde oynayacak bir takım. Bütün dünyaya ulasıp,23-24 yasındaki bir stoperi aldığının yarı fiyatına mal edemiyorsa zaten iş bitmiştir.

Elektrik faturasını ödemiyorsun, gelip sayacı söküyorlar. 15 liralık telefon faturamı ödemezsem “ Yahu bu Sadi Hoca 15 lira için telefonu kesilmez, öder nasılsa “ demezler, hemen kapatırlar. Hadi Bursa’yı da katalım, şampiyon olan 5 takımın 10 milyar borcu var. Bunlara halen nasıl transfer izni veriliyor, hayret. ‘Bunların devlete borcu var mı?’ diye bakmıyorsun ama stadın elektrik parasını ödeyemedi diye gariban 2. 3. lig kulüplerinin tepesine biniyorsun, 40 , 50 TL için alt yapı takımlarının antrenman yaptığı sahaların elektriklerini kesiyor, sayaçlarını mühürlüyorsun.. Aynı devlet değil mi?. Niye bunlara bu kadar müsaade ediyorsun. Görmüyor musun bunlar bir de hala 5 milyon Euro’ya transfer yapıyorlar. Paralar da bonservis olarak, oyuncu ücreti olarak yurtdışına gidiyor.

BiZ BU ALTYAPI FiLMiNi 40 YILDIR ÇOK iZLEDiK
Geçtiğimiz günlerde genç bir yönetici demeç veriyor. ”Altyapıya çok önem veriyoruz, kurtuluşumuz orada “ gibi sözler ediyor. İyi de biz bu filmi 40 senedir çok gördük. Trabzonspor altyapıya değil olduğu yerde dönüyor. Dönerken de borçlanarak dönüyor. 180 derecede 200 milyar borcumuz vardı. 200 derecede 350 milyar oldu, 360derecede 1 milyar olacak. Nasıl olacak bu. Ödenebilir bir borç değil bu. Bu kulüp bunun altından nasıl kalkacak?

Hocam, bu seneki transferler hariç 750 milyonluk bir borçtan bahsediliyor. Trabzonspor bu yükle büyük hedeflere ulaşabilir mi?
Bence Trabzonspor’un çıkış formülü su . Başka da çaresi yoktur diye düşünüyorum: 7-8 yıllığına bir yönetim seçilecek Bu yönetim bu süre zarfında Trabzonspor’un bütün gelirlerini borç ödemekte kullanacak. Başka türlü olmaz. 7-8 yılda ne kadar hak edişin varsa, federasyondan, naklen yayından, reklamdan şuradan buradan. Hepsi borç ödemede kullanılacak. Seçilen yönetimde kendi kaynaklarıyla yılda 50 -60 milyona dönüşebilecek bir Trabzonspor yaratacak. Yaratmak da zorunda. Çünkü biz bir Eskişehir gibi, Erzurumspor gibi, Orduspor gibi kulübü kapatıp yeni bir kulüp açamayız. Böyle bir sansımız da yok. Böyle bir hakkımız da yok. Böyle bir ihanete de kimse sessiz kalmaz. Bu borç bir şekilde ödenecek. Yol yakınken buna dur demek lazım.

Bu bir yerde kendi yağıyla kavrulma işini camia kabul eder mi, Baksanıza yeterli transfer yapılmadığı gerekçesiyle taraftar kombine bile almıyor!
Nasıl oluyor da Trabzonspor’un U 21 takımından gelen bir oyuncu A takıma çıktıktan birkaç ay sonra Türkiye’nin en iyi oyuncusu olarak gösteriliyor. Bu nasıl bir anlayıştır. Bu oyuncu niye daha önce görülmemiş. Niye bizim söylediklerimiz dikkate alınmamış. Bu da görünen. İki aylık antrenörlük dönemimizde onu oraya ittiğimiz için görülmüştür. Milletin önüne çıkmazsa hala kimsenin haberi yoktu. Abdulkadir’den, Muhammet’ten, Uğurcan’dan Ramazan’dan Yağız’dan kimsenin haberi olmayacaktı. Ben söylüyorum, sen söylüyorum, sen söylüyorsun, altyapı hocaları söylüyor kimse kale almıyor. A takım hocası söylediğinde bu vahiy gibi geliyor. Bu yüzden is o raddeye geldiğinde en azından Yusuf Yazıcı’ların da sayısı çoğalır, gereksiz transferlere de fazla gerek kalmaz. Bunun o özlenen ruhun geri gelmesine de katkısı olur..

Adeta Trabzonspor’un içinde doğmuş birisi olarak, kuruluşunun 50. yılıyla ilgili neler söylemek istersiniz?
Servet Abi sen o günleri çok iyi biliyorsun, gene bize muhalefet diyecekler. Ama söylemek zorundayım. Trabzonspor’un kurulusu bir kere 2 Ağustos 1967 değil. Biz de Ocaklıyız. İdmanocağı Kulübü’nün bahçesinde büyüdük. O başka. 1966 da kurulmuştur Trabzonspor. İdmangücü, Martıspor ve Karadeniz gücü’nün birleşmesiyle 1966 da kurulmuştur. Bir yıl Kırmızı-Beyaz forma ile 2. ligde oynamıştır. Daha sonraki yıl İdmanocağı tek basına giremeyince iki takım birleşti. Önce bunu belirtelim.

Trabzonspor’un İdmanocağı’ndan gelen ilk telefonlarının numarası da 11862, 11292’dir. 11292 yönetim kurulu odasındaydı. 11862’de kumbaralı telefondu , parayla çalışırdı. O zaman jeton yoktu parayla konuşulurdu. Onları bile biliyoruz ama, bugün maalesef biz o günlerdeyken daha doğmamış 20 yasındaki insanlar bile gazetelerde filan Trabzonsporluluğumuzu tartışıyor. Doğruları söylediğimiz zaman sanki Trabzonspor’un aleyhine konuşmuş oluyoruz.

TRABZONSPOR’UN O ESKi RUHU YAKALAMA ŞANSI ARTIK YOK
Tabi Trabzonspor’un o kurulduğu yıllardaki 1967’deki ruhu yakalama sansı yok. Hele hele de 74’den sonraki ruhu. Çünkü 74’e kadar dışarıdan çok oyuncu geldi. Beşiktaş’tan rahmetli Güven, Erkan Abiler, Vefa’dan Çetin, Izmir Ülküspor’dan Hayri filan... Ancak onlar tutmayınca Trabzonspor gerçek kimliğine kavuştu.

Ve sunu da söylemek yanlış olmaz.

Trabzonspor zirvelerde gezinebilir ama şampiyon olması çok zor..

Hocam bu güzel ve nostaljik söyleşi için çok teşekkür ederim.

Asıl ben teşekkür ederim.