İpin ucu bir kaçmaya görsün. Bilginin, birikimin, insana dair onca yaşanmışlıkların çoğu kez hiçbir kıymeti harbiyesi  kalmayabiliyor!.. Hayat denilen bilge müthiş bir zamanlama ile öyle bir sorgulama ile çıkıyor ki karşınıza, artık o sınavdan kanaat notuyla yetinip geçmek isteyesiniz geliyor…

                               Şimdileri bilmem ama bizim kuşak çok iyi anımsayacaktır; öğretmenler iyi halden  kanaat notu kullanıp salıverirlerdi bizi takıldığımız derslerden. Demem o ki; Hayat da öğretmenlik işlevini ifa ederken, kanaat notu kullansa ve başarılı kılsa bizi takıldığımız yerlerden…

                               Yaş, baş önemli değil, kemale ermiş olsak da artık bir an önce mezun olup, bıraktığımız yerden yaşamaya koyulsak hayatı yeniden, ne güzel olurdu değil mi?

                               Ama nerde; Herkesin tamamlamak zorunda olduğu; sınavlar, dersler, tamamlanmışlıklar ve varılması gereken hedeflerinin olması, öyle menem bir iç döngüdür ki, asırlardır gönüllülük temelinde, sonlanmayan sınavlar yumağına dönüştürüyor tüm yaşamımızı!

                               Bugün ki yazımı bu duygu sarmalı bağlamında; değerli bir Sosyal Bilimci-Yaşam Koçu, kadim dost Ali Sayal’ın  “ Gerçekten uyandıysanız! “ önerisiyle başlayan iletisiyle sürdürmek istiyorum. İnanın ki iyi gelecektir;

                                -Yataktan kalkar kalkmaz içinizden bir şarkı tutturun, anlamlı ya da anlamsız sözleri her neyle ilgili olursa, bilinçaltınızda ne varsa beyniniz size onu sunacaktır.

                               -Balkona çıkın derin nefes alın, hücrelerinizi bolca oksijenle doldurun…

                               -Hava yağmurluysa, başınızı gökyüzüne kaldırıp iliklerinize değin ıslanın.

                               -Halen sıcak bir bölgedeyseniz, yüzünüzü güneşe dönün ve onunla selamlaşın belki de birbirinize söyleyecek çok şeyiniz vardır.

                               -Dışarı çıkıp yolda gördüğünüz ilk ağaca sarılıp, yapraklarına dokunun onunla sohbet edin… Kulağınızı gövdesine dayayıp onu dinleyin, anlamaya çalışın.

                               -Ayaklar çırılçıplak bir şekilde toprağa basın, hamurunuzun hammeddesini vücudunuzda hissedin.

                               -Önünüzde ardınızda, sağınızda solunuzda, üstünüzde altınızda nefes alan yürüyen tüm canlılara selam verin.

                               -Kağıt toplayan çocuğa, çöpleri karıştırıp yiyecek arayan herkese, yeni uyanmış minik siyah kediye, kalın sesli kargaya, kuyruğundaki pireler ile cilveleşen köpeğe merhametle yaklaşın.

                               -Etrafınızdaki tüm canlıların, sizin kadar kutsal ve değerli olduklarını, onların da zorlu bir yaşam mücadelesi verdiğini asla unutmayın.

                               -Sahile inin, öylece denize atlayıp sonra elbiseleri sırasıyla kurutun. Üşümenin ve sıcaklığın ne demek olduğunu iliklerinize değin hissedin.

                               -Ayaklarınızı birbirine değdirerek kumu temizlemenin inceliğini gözlemleyin…

                               -İşiniz yoksa doğayı (size bahşedilen hazineyi) keşfetmeye devam edin.

                               -Belki de yolda yardıma gereksinen… irili ufaklı hareket eden, bir yerlere ulaşmaya çalışan canlılar vardır ve onların bu çabalarını gerçekleştirmek için tam da orada olmanız gerekiyordur.

                               -Tesadüfe inanmayın, çünkü her şey bir bilgelik ve düzen çerçevesinde tanzim edilmiştir.

                               -Doğayı ve hayvanları (bizden önce var olanları) sevi, onlara değer verip sevin.

                               -Zira onlar bize değil, biz onlara misafiriz…

                               -Artı uyanıp tüm olup bitenlerin de farkına varın…

                               -Sorgulayın… SORGULAYIN… sorgulayın!!!

                               ‘Dünyayı, yaşam döngüsünü anlayıp, canlılar arasındaki adaleti ve düzeni ancak #SEVGİ kurtarır’ cümlesini asla unutmayın!..

                Bu arada herkese GÜN AYSIN.