Dünyanın bir zamanlar ürettiğiyle doyunan ilk yedi ülkeden biri olduğumuz hatırlatması, tüketimi öncelleyen çapsızları rahatsız ediyor diye!.. Bizde; “Bir musibet(kötülük), bin nasihatten yeğdir” deyip Türkiye’nin musibetleri aşa aşa bu borç sarmalından kurtulacağına kendimizi inandıracaksak eğer vay halimize.

                               Hiçbir toplum, ürettiğinden fazlasını harcayamaz, harcamamalı… Gereksinimlerimizi gökler değil, ancak emek vererek kendimiz karşılayabiliriz. İnsanlar tüketimlerini doğanın cömertliği sonucu değil cimriliği sonucu çalışarak elde edebilirler.

                               Doğa herkesin rızkını verir, ilkesinin hiçbir gerçekçi karşılığı yoktur. Şayet, devlet dahil bir toplum ürettiğinden fazlasını harcıyorsa; borçlanıyor, yani gelecekte üreteceklerini daha şimdiden tüketiyor demektir. Üstelik hiçbir borç faizsiz olamayacağı için, ileride, bugün harcadığının mislisiyle ödenmesi koşuluyla! Borçlanarak elde ettiklerini yatırıma değil de tüketime harcayanlar hesap günü gelip çattığında; kaçınılmaz duvara toslar ki bunun adına da kriz denilir…

                               Küçük Amerika düşüyle yola çıkan ilkesizlerin çapsız ardılları, yıllardır Türkiye’mi bir duvardan diğerine hız kesmeden sürükleyip durdular. İthalat-İhracat dengesi gözetilmeksizin, medyalar eliyle iç piyasada pompalanan tüketim çılgınlığı sonucu, tüm yakıcılığıyla ortaya çıkan bu krizden, özelde ve kamuda “ürettiğinden fazlasını tüketme” alışkanlıklarını terk etmeden çıkılabileceğini düşünmek düşten öte ham hayaldir.

                               Aynı kaynaktan beslenen Kemal Derviş benzeri bir başka keramet sahibi! McKinsey&Company’e başvurularak krizden kurtulma reçeteleri arayışı içinde olanlara; Dervişin programı uygulanırken yeni krizlere eklemlendiğimizi hatırlatmak isterim. Çünkü kapitalizm krizleri çok sever ve her daim kendini; çelişkilerinden var eder… 1980 lerin ortasında Türkiye’nin AB başvurusunun şekillenmesine yardımcı olan McKinsey, 1995 yılında İstanbul ofisini kurmuş, 2001Krizi sonrasında Sorunlu bankaların satışı, Kamu bankalarının özelleştirme planlarının hazırlanmasında çalışmalar yapmış, ülkemizin ilk üst düzey yönetim danışmanlığı şirketidir.

                               Yıllar boyunca ürünleriyle, özlemleriyle, hayalleriyle, tarihiyle, mısır gevreğiyle, iç savaşıyla ekranlardan, marketlerden, okullardan, şirketlerden, sinema perdelerinden içimize giren “Secret İdentity - Gizli Kimlik” , artık bize oralardan gelen her şeyi doğru, haklı, kaçınılmaz, olması gereken olarak kabul ettiriyor.

                               Artık anadilimizi değersiz sayıyor kutsal İngilizce önünde saygıyla eğiliyoruz! Çıkın caddelere bir bakının, kendinizi nerede hissediyorsunuz?

                               Kendi kültürümüzü önemsiz sayıp küçümsüyoruz ama, ama Yankii Kültürü üstün bir saygınlıkla, çocuklarımızın oynadığı Barbie bebeklere, Power Rangers’lara kadar her alana egemen olmuş durumda. Çoğu yurttaşımızın hayallerini Amerika da iş bulup çalışmak, Green card sahibi olmak süslüyor. Bir toplumun hayalleri, o toplumun hangi kültürün etkisi altında olduğunun önemli bir göstergesidir.

                               Tasada ve kıvançta birlik, bir kültürün önemli işaretidir. Bu önemli ortak noktalarımıza yabancı hayranlığından sonra yer verdiğimiz ortaya çıkarsa sakın şaşırmayın. Bu belirtiler toplumumuzun bir Sömürge Psikolojisi içine sürüklendiğini göstermektedir. Bu psikoloji, yetişen yeni kuşaklar başta olmak üzere bütün toplumu davranışları, beklentileri, umut ve umutsuzlukları ile yeni bir Sosyal Kimlik doğrultusunda etkilemektedir.

                               Bu durumun yarattığı yıkım, tüm maddi kayıpların yaratacağı tehlikeden daha büyüktür. Ulusal mı – Küresel mi ikileminin arka planında yatan bu psikolojiyi teşhiste geç kalmamalıyız.

                               Güzel bir hafta dileklerimle.