Ünlü Japon bilim adamı Prof.Dr. Masaru Emato günün birinde önemli bir deney yapıyor. Mutfağına girerek eline iki boş kavanoz alıp içlerini pirinç ile dolduruyor. Kavanozlardan birinin üzerine ‘’seni seviyorum’’, diğerine ise ‘’senden nefret ediyorum’’ yazıyor. Ardından bir ay boyunca bu sözler kavanozlara söyleniyor. Netice çok enteresan; her gün üzerine “senden nefret ediyorum” sözü söylenen kavanozun içindeki pirinçlerin siyahlaştığı görülüyor! Ardından her gün “seni seviyorum” sözünün tekrarlanıp söylendiği diğer kavanoz da ise pirinçler beyaz kalıp hoş bir koku yayılıyor.

Bilimsel olarak bu yeni deney “sevgi” sözünün ne kadar güçlü olduğunu, ona ne kadar ihtiyacımızın bulunduğunu net olarak ortaya koyuyor. Esasında; Hoca Ahmet Yesevi’nin, Şahı Nakşibendi Hazretlerinin, Mevlana’nın ve Yunus’un sevgi, sevmek, sevilmek ile ilgili asırlar önce söylediklerinin Japon bilim adamı ispatını yapıyor. İyi ki de yapıyor! Çünkü biz millet olarak, tohumlarını dinimizin ve medeniyetimizin oluşturduğu sevgi sözünün bile değerini kendi insanlarımızın anlattıklarından değil, başka millet ve kültürlerin insanlarının yaptıkları çalışmalardan öğrenmeyi daha değerli biliyoruz.

Bazılarımız bu ifademizi abartılı bulabilir, ancak gerçekler ortada! Neden mi? Açıklayalım; Her sabah merakla açıp, kim, kimin için ne demiş, kim, kime hava atmış, kim, kimi tehdit etmiş ile ilgili haberleri içinde bu beklentilerimizi karşılamayan anlatımlar olursa hiç birimiz seyretmiyoruz! Kendi düşünce dünyamızı ve kendi penceremizden seyrettiğimiz bakış açımızı haklı çıkarmaya çalışmayan hiçbir farklı televizyon kanalını asla seyretmiyoruz! Sosyal medyada, fikir ve kanaatlerimizi doğrulamayan eleştiri ve düşünce sahiplerini eğer kendi arkadaşlık sayfamızda iseler, hemen silip atıyoruz ! Kendi siyasi liderimizin sözlerini bir fırsatını bulup tekrar edemediğimiz hiçbir ortam bizi mutlu etmiyor! Kahve köşesi sohbetlerinde ve televizyonlardaki tartışma programlarından kendi dünyamızı destekleyen açıklamaları ertesi gün “tarihi bir belge” gibi muhataplarımızla paylaşarak, kültürlü ve ne kadar bilgili olduğumuzu ispat ettiğimizi zannediyoruz!

Gelinen bu son noktada; dünyanın hiçbir ülkesinde olmadığı kadar siyasi çekişmeler ile zamanımızı heba ettiğimizden ve esasında kültür ve inancımızın temeli olan sevgi ve saygıdan, nezaketten uzaklaştığımız için, içinde hamile kadının bulunduğu araca, yol vermediği bahanesi ile kadının feryadına aldırmadan saldırıyor, daha da endişe verici olanı, bu kaba magandayı hesap vermek üzere gittiği polis karakolunda amir sıfatı ile kapıda karşılayıp değer verebiliyoruz.

İnsan odaklı kendi medeniyetimizin bütün heyecanlarını ve dinamiklerini kaybetmenin mutsuzluğunu bize hayat tarzı ve yeni bir medeniyet anlayışı olarak reklam edenlerin yalanlarına inandık ve bu günkü duruma düşürüldük! Aile yapımızı mahvettik, komşuluk ilişkilerimizi unuttuk, bayram ikramlarımız hatıralarımızda kaldı!

Netice itibari ile teknoloji kültürünün o yok edici, kahredici gücünü silahlarla değil, gönülde imal edilen sevgi ile yenebileceğimizi yeniden hatırlamanın zamanıdır! Siyasilerimiz varlıklarını ve konumlarını devam ettirecekler diye onların “nefret söylemlerini” değil, kadim medeniyetimizin gönül mimarlarının “sevgi dilini” örnek almalıyız.

Yeniden güçlü bir şekilde ayağa kalkmamızın başka da bir yolu kalmamıştır.