Yıllar önce Araklı’da; Türkiye Kamu Çalışanları Vakfı yöneticileri olarak üniversiteye hazırlık kursları açmıştık. Çok başarılı uygulamalar ile bu kursumuzun ana hedefini belirlemek için muhteşem bir söylem geliştirmiştik, o da şuydu: “Kamu Çalışanları Vakfı; eğitir, öğretir, hayata hazırlar.”

Bugün dünyanın en gelişmiş eğitim modelini uygulayan Finlandiya eğitim modelinin de ana söylemi olan, “Sınava değil, hayata hazırlayan eğitim modeli” söylemi, hemen hemen bizim söylemimiz ile paralellik arz etmektedir. Hepimizin gençlik çağlarında okuduğu, Atatürk’ünde, döneminde bütün askeri birliklerde ve okullarda okumasını istediği, “Beyaz zambaklar ülkesi” kitabını okumayanımız yoktur sanırım. Her şeye rağmen varsa hemen yarın bu kitabı bulup, alıp okumalarını önemle tavsiye etmek istiyorum.

Bu kitapta bir öğretmenin, bir toplumu nasıl değiştirip, geliştirdiği, bu günkü Finlandiya modelinin temellerini nasıl attığı çok güzel başarı hikâyeleri ile anlatılmaktadır. Bu çalışmalar devamında, eğitim bu gün birçok ülke gibi bizde de geçerli bir uygulama olan “PowerPoint” program sunusu gösteriminden çıkarılıp, hayatın içine taşınmıştır. Katı ve hiyerarşik bir müfredat uygulaması yerine; hedefleri genel bir çerçeve ile tespitlinmiş ancak her daim gelişmelere açık, hayatın içinden uygulamaları merkeze alan bir yaklaşım tarzı ile öğrencilerin her biri, birbirinden değerli bilinmiş ve yarınlara hükmedecek bilgi silahı ile donandırılmak için her ayrıntı en ince teferruatlarına kadar gözden kaçırılmadan, eğitim sistemi tıpkı bilgisayar programları gibi bir üst sürümü çıktıkça yenilenip bu günkü seviyesine ulaştırılmıştır. Böyle olunca da, Finlandiya’da eğitim, sanayiye eleman yetiştiren değil, bizatihi sanayinin, ekonominin, gelişmenin, yenikliklerin, teknolojinin kendisi olmayı başarmıştır.

Bizim, isteyip te bir türlü başaramadığımız bu yaklaşım için daha çok gayret etmemiz kaçınılmazdır. Çünkü bizde eğitim ve öğrenciler, hiçbir zaman eğitimcilerin varlığına teslim edilmezler. Çeşitli Sivil toplum örgütlerinden tutun da; Siyasi partilere, derneklere, vakıflara, cemaatlere kadar hemen her gurup eğitim gören öğrencilerle, çeşitli gerekçeler ile ilgilenip onları olması gereken eğitim sisteminin dışına taşımaya, kendi görüş ve yaklaşımlarının sermayesi yapmaya çalışırlar. Bazen burs, bazen yurt imkânları ile öğrencilerin kapısını çalan bu gurupların eğitim sistemi üzerindeki etkileri, bakanlığın görevini yapmakta zorluk çekeceği boyutlara ulaşmış bulunmaktadır. Böyle devam ederse, bu gün olduğu gibi eğitimde hedefsizlik ve tıkanma kaçınılmaz olur!

Ezberci eğitimden kurtulalım derken, bu defa da öğrencileri önceden tercih edilmiş hazır sunum kalıpları içerisine hapsettik. Hâlbuki olması gereken, ne ezberci eğitim ve ne de hazır sunumlar değil, bizatihi hayatın içine gitmektir. Bunu başardığımız gün, eğitim kazanımlarımızın geleceğimizi daha aydınlık kılacağını görebileceğiz.

Eğitimi; soru-cevap modelinden çıkarıp, hayatı bütünüyle kucaklayan ve onu anlayıp yorumlayabilen modele evirmeliyiz. Başka da şansımız kalmadı.