Üç bin sene önce yaşayan Eflatun:” Bir ülkemin ekonomik dengeleri bozulursa; orada şans oyunları artar” demiş. Bu görüş tüm devletler için geçerlidir.

Bizdeki anlamı çok daha büyüktür. Zira bir İslam ülkesinde oynanan şans oyunları toplumun büyük bir bölümü tarafından kabul görmez. Böyle olmasına karşın, yöneticiler, şans oyunlarını teşvik ederler. Televizyonlarda reklâmını yaparak ortada dönen paraları alın teri karşılığı veya zekâ kazancı gibi göstermeye çalışırlar.

Dünya üzerinde haftanın yedi günü şans oyunu oynanan tek ülke Türkiye’dir. At yarışı, beşli, altılı spor toto, iddia, bilmem daha neler… Maalesef şans oyunları hastalık haline geldi. Çoğu kez de espri konusu oldu. Mizahımıza girdi. Hatta Karadenizli sanatçı İsmail Türüt bir türküsünde, “doksan yaşında dedem, at yarışı oynuyor” diyerek bir realitenin altını çizme gereği duydu.

Ekonomik dengeler öyle hassas bir duruma geldi ki; aileler, iki çocuk mu, üç çocuk mu tartışmasına başladı. Dün akşam bir komşum anlattı. İlkokul birinci sınıfa giden afacan bir oğlu var. Akşam sohbet ederken altı yaşındaki oğluma sordum. Oğlum sana bir kardeş alalım mı? Çocuğun cevabı çok ilginç: Babacığım bana her gün gün verdiğin beş liralık harçlık yarıya inmeyecekse bence bir sakıncası yok.

Hanımla göz göze geldik. İkimiz de aynı şeyleri düşünüyorduk. Üç çocuk, beş çocuk değil, bakabildiğiniz kadar çocuk. Eğitebildiğiniz kadar çocuk. “Saldım çayıra, Allah kayıra” felsefesi artık yanlış. .. Bunu beyinlere nakış nakış işlemek zorundayız.

Devletin ekonomik projeleri olduğu gibi, ailenin de ekonomik projeleri olmalı. Gelir-gider dengeleri çok iyi hesaplanmalı. İpin ucu bir kaçarsa, bir daha toparlayamazsınız.

Plansız, programsız meydanlarda bol kepçe atmak, devleti de, milleti de uçuruma sürükler. Neylersin mikrofonları icat edenler, onlara fren koymayı unutmuş. Bu gidiş, yokuş aşağı frensiz gidiştir. Biz, biz olalım siyaseti ekonominin önüne oturtmayalım. Aksi halde bunun cezasını torunlarımız çeker.

Ne dersiniz Eflatun haksız mı?