İnsan fırsat buldukça kendine de randevu vermeli; yani, kendi iç dünyasıyla da muhasebe yapabilmeli... Böylece dengeli olmanın; yanlışa karşı durmanın, önlem almış olmanın huzurunu/ mutluluğunu, erdemini yaşamalı..

Halkımızın deyimiyle, "İnsan kafasını dinleyebilmeli..."

Aynadan korkmamalı...

Onca kişisel koşuşturma ve yoğun yaşanan ülke gündemi nedeniyle böyle kafa dinlemelerine her zamandan daha çok gereksinim var şu günlerde.

Ama ülkede  "gündem oluşturma hastalığı" yaşandığı da ayrı bir gerçek bu arada..

İnsan;  ister-istemez bu yapay gündemin içine düşünce, kurtuluşu ilgilenmemekte  buluyor çaresiz.

İşte, insan siyasete böyle tutsak oluyor...

Dereye düşen güz gazeli gibi, suyun akışına kapılıp gidiyor.

Aynalarda da bir daha göremez oluyor kendini...

***

Türkiye'de siyaset, yanlış bir minval üzere kurulmuş bir kere...

İnsan, siyaset çarkının bir parçası  olmaya  soyunduğunda, kaybettiği nice erdemin/değerin farkına varamıyor. Kapılıp gidiyor öyle...

Siyaset satrançında piyon rolünü soyunuyor; fil-kale-şah olacağım hayaline/sevdalanmasına kapılınca da kişiliği renksizleşiyor, toplum içinde kaybolup gidiyor.

Bu durum, ülkemiz siyaset dünyasının acı bir gerçeği ne yazık ki...

Nedeni de; siyaseti demokratik anlamda düzeleyen bir "Partiler Yasası" yok da ondan...

Fasit bir daire içine hapsolan bir siyaset...

***

Geçmişte kalıp unutulan bir konu mu var?  İşte,  "işlenecek maden" deyip; gündeme taşınan böyle konuların rakip siyasetçileri aşağılayıp "oy avcılığı/oy bezirganlığı" yapıldığını bilmeyen mi var bu ülkede...

Siyaseti erdem üzerine kurgulayamamanın sıkıntılarını yaşıyoruz.

Zayıf nokta olan "din konusu"nu gündemde tutup siyaset yapmanın bir acizlik olduğunu unutuyoruz ne yazık ki...

Oysa, geçmişte siyasetçiler;  din konusunun ne denli önemli ve dokunulmaz olduğunu bilerek kürsüye çıkarlardı. "Dini ve siyaseti yanyana getirip ucuz kafalılığı tercih edeli beri neler olduğunu, neler yitirildiğini düşünen yok hiç."

Siyasetçi ucuz ve sorumsuz söylemi tercih edince; kendisinin de nasıl seviye yitirdiğinin farkına varamıyor.

Bir de; "birbirini karalama hastalığı"na yakalanmış  kimi siyasetçiler, içine düştükleri ortamdan  çıkış için bir başka partiyi aşağılamaları yok mu? "Güler misin, ağlar mısın?" manzarası değil de ne?

***

Siyasetçi, toplum önünde düşünce ve davranışıyla örnek olması gerektiğini unutmuş görünüyor.