Önce kalaycılıktan başlayalım. Kalaycılık eskiden önemli mesleklerdendi. Düdüklü tencere icat oldu, onun da fiyakasını  bozuldu. Eskiden, eskiden dediğim 40-50 yıl önce mutfaklarda yemek pişirilen ve yenilen yemeklik bakır takımı mutlaka kalaylanırdı. 

Kentlerde/kasabalarda kalaycı esnafı vardı. Gezici kalaycılar kalay yapmak için köylere bile çıkarlardı. 

Şimdilerde kentlerde/kasabalarda mesleği yapan bir-iki kalaycı esnafı var- yok. 

Ha kalaycı ne yapardı? 

Bakır sahan, tencere, tas, ibrik, maşrapa vb. mutfak gereçlerini kalaylardı. Kalaylardı da bunu nasıl yapardı? Kalay yapmak için nişandıra da ihtiyaç vardı. 

Onsuz olmazdı. 

Kalaycılıkta “Vur nişadıri-kalayi/Al ula parayi..?” diye bir söz vardır Karadeniz'de...

İşini mesleksel etik kurallara uyar şekilde yapmayan, özen göstermeyen kalaycılar için söylenirdi bu deyim. 

Unutmadan yazayım, kalaysız sahan, tas ve benzeri bakır kaplarda yemek yiyenler zehirlenirdi. 

Bakır açıkta kalınca oksitlenir/paslanır da onun için kalay yapılırdı. 

Diyeceksiniz ki, kalaycılık kalaycılık da, siyasetle ne ilintisi/ benzerliği var? 

Var tabii ki!.. 

Anlatayım... Bizde kimi siyasetçi bu alanda. “Vatan kurtaran aslan” rolüne soyunur ve öyle görür kendini... 

Siyasetin amacı da bu değil ama... 

Sorarsınız ülke ahvalinden, iktidar cephesinden koltuk kabartan övünç sesleri ayyuka çıkar. “Nurlu ufuklar”a rota tutan bir geminin yolcusu olmanın huzurunu/rahatlığını yaşarsınız böyle söylemler karşısında. 

Ekmek elden, su gölden” bir ülke... 

Herşey tıkırında, şaşmaz saat düzeninde tıkır-tıkır işliyor. 

Bundan ötesi?.. Ona da Allah kerim. 

Bu durum kimi siyaset yedek parçasınca rahatlık olarak yaşanır ülkede. 

Tuzu kuru” olma hali/durumudur bu... 

İktidar gemisinin rotasına bağlarsınız filikanızı, ne dert kalır ne kasavet... 

Siz siyasetçinin simsarı olunca, siyasetçi de sizi düşünür elbet. 

Kurumuş çeşmenizden gürül gürül iktidar nimetleri akar size.. 

Mutlusunuz... Mutluyuz... Mutlular... 

Kimi kasaba siyasetçisidir bunlar... Nişadırın, kalayın ne zaman vurulacağını çok iyi bilirler. 

İktidar nimetlerini toplamayı da... 
Böyle gelmiş, böyle gider” anlayışına sığınanların yenilenerek kabuk değiştirme gibi dertleri/ sorunları olmadığını kim bilmiyor ki?.. 

Yeniliği dert olarak görenler var maalesef... Oysa yaşam bir değişim süreci ilken; ona ayak uyduramayıp “Adaaam, aha geldik gidiyoruz” boşvermişliği, günü savma heyecansızlığıdır toplumsal anlamda hastalığımız. 

Kimi siyasetçinin; “günü kurtarma” çabasının halkımızın ehliyetsiz kalaycılar için söylediği “vur nışadırı, kalayı; al parayı” deyimine benzediğini bilmesi gerekiyor artık. Çünkü, siyaset köprüsünün altından çok sular aktı/geçti. 

*** 

Artık mutfaktaki kaplar kalaylanmıyor.