Mahalli seçimlerin yaklaşmış hatta havası içerisine girildiği şu dönemde tansiyon ne yazık ki insanlarımızı şahsi olarak ta bölünme eşiğine getirmektedir. Elbette siyasetçilerin ortaya attığı bazı mülahaza ve ithamlar tam bilgi sahibi olamadığınız bir anda bizleri de ister itemez tansiyonun harareti içerisine çekmektedir. Benim en büyük endişem arkadaşlarımızın, vatandaşlarımızın Türkiye’nin Cumhuriyet tarihi içerisinde gözle görülebilen ve varlığı ile bütünlüğünün alenen tehdit altında bulunduğu bir dönemden geçerken siyasi tansiyonun insanları bu denli germesi doğrusu tehlike işaretleri ihtiva etmesidir.

Öyle bir zamandan ve gergin ortamdan geçmekteyiz ki çok önemli ve de delillerle doğru olduğu malum olan bir nasihat, yol gösterme, basiret açma veya delil ortaya koyma niyetinizi dahi okurken öncelikle düşüncelerin ön planında “Acaba benim siyasi görüşümde mi yoksa karşı tarafta mı?” Şeklinde bir muhakemeden sonra sizin fikirleriniz hakkında yorum ortaya koyulmakta. İleri sürdüğünüz fikri inkâr veya reddetmek mümkün olmasa dahi hemen peşinden “Ama..” yı ekleyip “falanca siyasetçi şöyle yapmıştı...vs”.

Be birader bizler millet olarak yüzde yüz değil se de askari müşterekte bir ara kesitimiz olması gereğine binaen gayret sarf ederken bazıları belki bilerek ama bazılarımız da anlamadan, muhakeme dahi etmeden derhal reddiyeye veya karşı “Ama ..” lı delillere baş vurmaktadır. Türk tarihine geriye doğru baktığınız da tarihin yazdığı en eski Türk kökenli Hunlardan beri Türk devletlerinin asla dış mihraklar tarafından güçle yıkılamadığını görürüz. Sadece aramız çeşitli sebeplerle sokulan bölücü fikirlerin etkisi ile veya menfaat saiki ile devletin veya milletin bölünüp bir birine girmesi ile yıkılmıştır. İşte Cumhurbaşkanlığı forsumuzdaki 16 ana Türk devletlerinin hepsinin akıbeti de böyle olmuştur.

Aşırı gerginlik, tansiyon, tahammülsüzlük. Siyasi menfaat fraksiyonlaşması vs. Elbette inanç veya inançsızlık meselesi de burada gündem olmaktadır. Bir tarafta “Benim herkesin dini inancına saygım var” saygısının gerçek menşei bana göre “Bana ne, ne halin varsa gör” mesabesindedir. Yoksa batıl din erbabının veya inançsızlık inancı ile “Adam ateist ama doğru(!)” iddasının gönülden ne denli saygınlığı olur o beni aşar. Ben ancak hak ve gerçek inanç sahibine saygılı olur, sever ve onunla birlik olurum.

Diğer taraftan boş inanç sahibi benim için saygıya asla layık değil olsa olsa “Bana ne, ne halin varsa gör” der bana dokunmadığı surece” onun inancına saygılı değil müsamahalı ve hoş görülü olurum. Benim fikir telakkimde “Saygı” başka manâ ifade eder “Hoşgörü” başka manâ ifade eder. Fikir ayrışımım bu çizgiden ibarettir. Fakat milletimizin particilik ve siyasal tercih itibarı ile ortaya koyduğu fraksiyonel görüşe hem saygı hem de hoşgörü gereği mecburiyeti vardır. Bu mesele ayrı bir konudur. Milletin bütünlüğü ve sevginin birliğin idamesi için seçim sonuçlarına da saygı ve itaat zorunluluğu söz konusudur.