İnsanlık var olduğu sürece söz bitmez bitmemeli de…

İçinde bulunduğumuz sürece dair farklı disiplinlerden gelen yazar, akademisyen, özelliklede sosyal bilimcilerin düşüncelerine yer vermenin yaşadığımız durumu anlamaya, çıkış yollarını birlikte bulma adına çok önemlidir.

Ama gelin görün ki gelinen noktada Topluma söylenecek sözü olmayan hep konunun uzmanı aydınlar oluyor!..

Diğer yandan yetmezliğinin ayırdına varmadan otomatiğe bağlanmışçasına,  boyundan büyük lavlar savurmak, haddini aşmak bunalımlı bir ruh halinin dışa vurumu değil de nedir?

Ben her şeyi bilirim, ben kadir-i mutlakım demek! Hem çok iddialı hem de hesabı ağır bir sorumluluktur. Kuşkusuz evrende her şey kendi doğal ortamında ilerler ve diyalektik olarak olacağına varır… ancak gerekli gereksiz her konuya müdahil olup etrafa korku, tehdit ve şiddet salmak demokratik bir üslup olmadığı gibi hastalıklı bir ruh halinin ifadesi olur.

Krezüs bir kraldı. Lidya devletinin zengin ve kudretli kralı. Kimileri gibi gemicikleri değil! Savaş gemilerinden oluşan güçlü filoların biricik sahibi, varsıl mı varsıl… Gururundan yanına yamacına yaklaşılamayandı, halkı ona taparcasına bağlıydı ve yere göre sığdıramıyordu. Bir gün Benden daha güçlüsü var mı? diye cevabını bildiği bir soruyu yönelttiğinde filozof SOLON ona bilgece Sonunu Görelim demişti…

Sonunu görmek ve beklemek kolay değildir. Zaman yetersiz kalır çoğu kez, çeker gider insanlar sonunu göremeden!.. Gün gelir hiç te düşünmediği bir yenilginin ardından, düşmanları tarafından azgın alevlerin arasına atıldığında ancak anlar Krezüs bilge Solon’un demek istediğini. Tarih Krezüs ve benzerlerinin ibretlik hayat öyküleriyle günümüze değin devinimini sürdürür ve  nice debdebenin, zenginliğin vakti zamanı geldiğinde bir gün mum misali püf denilerek söneceğini; o kralların, zorbaların, diktatörlerin de her fani gibi sonlarını hazırlamalarına tanıklık yapar.

Her neyse, biz tüm bu yaşanmışlıkları bir kenara koyup bir gün herkese gerekecek hukuku öne alalım. Zaten ben bu fani ömrümde konjonktürel  de olsa hukuk devleti istemeyen hiç kimseye denk gelmedim ki… Cuntacılar, takkeli-takkesiz liboşlar, hatta Hitler hayranı eli kanlı faşistler bile demokrasi istiyorlar!.. peki herkes bu denli sevdalıda, bu diyarda izine neden bir türlü denk gelinmiyor?

Yoksa herkese göre tanımı değişen bir kavram mıdır hukuk devleti?

Evrensel tanımıyla irdelediğimizde; Hukuk devleti, sınırsız yetkiye sahip diktatörlerin yetkilerinin sınırlanması ile ortaya çıkan bir kavram olduğu görülür. Hukuk devletinde hukukun evrensel kuralları geçerlidir ve devlet erkini elinde bulunduranlar da dahil olmak üzere tüm yurttaşlar ayrımsız  bu kurallara uymak zorundadırlar. Hiç kimse ve hiçbir kurum kurnazlık yapıp Hukukun arkasından dolanmazlar!  Hukuk devletinde keyfiliğin ve fevriliğin yeri yoktur… Hiçbir yönetici kendini savcı ya da yargıç yerine koyup hüküm kuramaz…

Hukuken yapılamayanı, fiili olarak yapmaya çalışanlar olsa da hukuk devletinin bu duruma seyirci kalacağını düşünemiyorum bile…

Kaldı ki, hukuk devletinin yargı erki kimseden emir ve talimat almaz. Kim olursa olsun suçu ve suçluyu görür ve somut delilleriyle yargı önüne çıkartır ve titreyen bir elle adaletin terazisini kaldırır. Üzerlerinde asla bir başka kurumun gölgesi dolaşmaz!

Ve en önemlisi, hukuk devletinin kendisini de yargılayabilmesidir. Hukuk devleti suç işleyen bileşenlerini cezalandırabilme onurunu taşıyan devletin adıdır.

Kimileri Godot’yu beklemek gibi algılasa da Hukuk Devletine ilişkin umudumu tüketmedim ben halen…

Söz söylemek ve halkıyla paylaşmak gerçekleri her dem değerlidir. Böyle zamanlarda daha bir değerli.  Apaydınlık bir hafta diliyorum tüm dost yüreklere…